-2.7-

93 10 23
                                    

"Sevr antlaşmasından sonra çıkmaz bir sokağa giren Osmanlı'da, halk daha karışık bir haldeydi. O zamanlar sadece 1 oda dolusu adamdan oluşan Hidra, kendine bir sembol bulmaya çalışıyordu ki daha yöneticilerini tanımamışlardı bile."

"Yöneticileri de kendisinin olduğunu bile bilmeyecek kadar muzdarip bir şekilde kendine ev denilen o sarayda yaşamaya çalışıyordu, düşüncelerinin arasında boğulurken."

"Genç Türkiye 12 yaşında iken babasıyla her gün kavga eden bir çocuktu.

Genç türk Türkiye demek doğru mu? Genç Hidra kafasında binlerce düşünce seli ile kısıtlı Osmanlı sarayında siyasete atılmaya çalışıyordu."

"Peki realist düzeyde materyalist olabilmek mümkün mü?"

Türkiye elindeki kitapların arasındaki binlerce not yüzünden kapanamaz halde iken bile kırk yılda bir bulduğu felsefe hocasına Platon'un bile aklına gelmemiş, Osmanlı'nın 'Sikimsonik' dereceye alacağı sorular soruyordu. Hoca bile 50 yıllık felsefe kariyerini sorgulayacak hale gelmişti bu küçük oğlanın sorularının ardından.

"Eğer bir tanrının varlığına inanıyorsa olabilir."

"Ama realistler tanrıya inanmaz demiştiniz..."

"Ben onu durup dururken 'Ben realistim' diye bağırma diye söyledim Turan. Elbette bir realist dini temelleri metafiziğe bağlanmaktan uzak durabilir. Bu onu nihilist olduğunu göstermez"

"E ama neden..."

Hoca güldü. "Bugünlük bu kadar yeter, beynin artık kabul etmiyor bile. Ayrıca... Bay Osmanlı benim geldiğimi görürse ikimizi de cidden asar."

"Neden bu kadar felsefe düşmanı anlamıyorum..."

Küçük Türkiye'nin suratı asıldı, gözlerini yere çevirdi. Hoca ise elini Türkiye'nin omzuna koydu ve desteklercesine yanında çömeldi.

"Bazı insanlar kendi düşüncelerinin başkalarının düşünceleri ile aynı olması gerektiğinin düşünür. O neyi doğru buluyorsa o doğrudur ya da yanlıştır ona o karar verebilir, böyle düşünür. Acizliğini bilmez oysa ki saygısızların ahlaktan değil çeneden silahı vardır."

Türkiye'nin suratı asıldı. "Herkes öyle değil mi?"

"Tanrıya inanlar dışında?"

"..."

"Çünkü bence, evrende kural belirleyecek tek şey din. Ateizm de Hristiyanlık da Yahudilik de putperestlikte.... Kendine hangi kuralı uygun gördüğüne değil hangi ahlakı uygun gördüyse o dine yönelmeli."

Zaten kafa yapısı tamamen bir çorba olan Türkiye, felsefi komaya girdi. Cidden o hocanın yanında bulunduğu her an beynine yeni bir güneş doğuyordu. İlkeleri sadeleniyordu.

"Aslında size büyük bir soru-"

"Bugünlük bu kadar yeter Türkiye."

"A-Ama..."

Türkiye göz açıp kapayıncaya kadar öğretmeni arkasına bile bakmadan ordan uzaklaşmıştı. Türkiye ise bir elinde Kuran-ı Kerim bir elinde ise temel ahlaklar bilimi kitabı ile duruyordu.

Sol elinde Kuran-ı Kerim vardı. Sağ elinde Ahlak kitabı vardı. Belinde ise bir hançer. Hançer ise bir denge sembolüydü.

Hidra başında amansız bir acı hissetti. Bacakları titreye titreye yavaşça yere çöktü. Etrafında şükür ki kimse yoktu, bu nöbetlerini bir o birde babası biliyordu.

Arkamızdaki Günler -CountryHumansWhere stories live. Discover now