11.Bölüm: Kilitli Kapı

16 4 1
                                    

"Sence onları seçmek mantıklı mı, Seo?" diye sordu gizemli adam. Simsiyah, hoş ve kendine yakışan bir takım elbise giyen bu adamın kalın sesi tüm odayı doldurdu. Siyah bir güneş gözlüğü, siyah bir eldiven ve siyah bir maske takan adam, üstündeki parçalar gibi simsiyah bir çanta tutuyordu ellerinde. Bu kızları seçmenin.mantıksız olduğunu, çünkü bu kızların kendi hallerinde kızlar olduğunu düşünüyordu. Fakat onlar çoktan seçilmiş kişilerdi.

"Onları tam on yıl önce seçtik. Değiştirme  şansımız yok. On yıldır bu anı bekliyoruz. Hem hepsi göründüğü kadar melek değil. Neler izleyeceğiz neler." dedi Seo ise keyifle. Kendisi, sırf karşısındaki gizemli adama
ayak uydurmak adına siyah bir pantolon, siyah bir tişört ve kaban giymişti. Her yer aynı ölüm gibi siyahtı; bulundukları yer, giyindikleri kıyafet, tuttukları telefon, oturdukları sandalye, önlerindeki masa ve içinde para dolu olan çanta... her şey ölümü çağırıştırıyordu.

Odadaki gizemli gerginlik iyice artmaya başlamıştı. İki adam da kara kara, çok ciddi bir şekilde düşünüyorlardı. Seo, gerek karşıdaki adamın gizemliliği -kendisini açık etmiş gibi hissettiğinden dolayı-,
gerekse ortamı ölüme daha da benzeten rahatsız edici sessizlik nedeniyle geriliyordu. Bu gerginlik, düşünmesini bile etkiliyordu ama çabuk mantıklı bir şeyler düşünmesi, karşısındaki gizemli adamı ikna etmesi gerekti. Seo boğazını temizledi ve konuştu.

"Bakın, planı anlatayım," diye girdi Seo, söze girmeden önce boğazını temizlemesi daha
iyi olmuştu. "Eğer siz kabul ederseniz, buradaki kameraları okuldaki odanızdan izleyebileceksiniz. Sınıf öğretmenleri onları ödül bir piknik ve gezi bahanesiyle bu labirente getirecek. Sonra gidecek ve tüm kapıları tek bir komutum ile kapatacağım. Daha sonra dış ses seçeceğimiz bir kadın, oyunu yönlendirecek. Oyunu ve kurallarını da biliyorsunuzdur zaten. Bir günden fazla sürmeyecek. Merak etmeyin."

Adam uzun süre düşündü, iyice düşünüp kavradıktan ve mantıklı bulduktan sonra dudağının kenarları zevkle kıvrıldı. "Kabul ediyorum." dedi acımasızca. "Gayet mantıklı bir fikir."

Seo, fikrinin mantıklı bulunmasına sevindi,
bu planını hayata geçirecek olmak onun vicdansız keyfini tatmin ediyordu.

"O zaman o parayı bana değil, bunu yapması için öğretmene götür. Bense bu parayı yarışmanın kazananının alacağı ödül."

"Çok iyi, o zaman yarın başlıyoruz."

⚔️⚔️⚔️

"Kızım, ağlamayı kes artık. Sen mi yaptın, neden kendini suçluyorsun?" dedi Xio Ting bıkkınlık içinde. Her ne kadar sıkılmış ve üzgün değilmiş gibi dursa da Mashiro'ya aşırı fazla üzülüyordu. Kızcağız saatlerce Yeseo'nun cesedinin başında sayıklamış, sonra da sürünerek Chaehyun ile Yujin'in yanına gitmiş ve uyanması için onlara yalvarmıştı. Tabii, Hikaru ile Xio Ting o an ölümüne koşturdukları için bunu duymamış veya labirentin o bölümlerine girmedikleri için görmemişlerdi. Çok korkunç bir deneyimdi.

"Ona aldığım elbise kanlar içerisindeydi! Ben ona doğum günü için almıştım, o da bana alacağını söylemişti! Benim doğum günüm de iki gün sonraydı!" diye söylendi Mashiro ağlarken. Hikaru, serumlu kollarını umursamadan Mashiro'ya sarılmaya ve onu teselli etmeye çalışıyordu, son derece üzgündü ve konuşmuyordu.

"O saçma polislere asla ve asla ifade vermeyeceğim! Gözümün önünde arkadaşım öldü, cesedinin başında saatlerce bekledim! Şaka mı bu?" diye sinirle bağırdı. Şu an doktoru bile içeri sokmuyordular, çünkü Mashiro her gireni sinirle ağlayarak girdiklerine pişman ediyor ve geri gönderiyordu. Resmen delirmişti.

"Sakin mi olsan artık Mashiro? Zaten müdür, başta bizim öğretmenimiz olmak üzere okuldaki tüm öğretmenler ve öğrenciler gözaltına alınmış. Bizim ifademize de ihtiyaçları var. Yakalanmalarını istiyorsak bunu yapmalıyız." dedi Xio Ting. Mashiro en sonunda pes ederek hüzünle başını salladı. Derin bir iç geçirerek, "Yeseo'yu özledim." dedi. Diğer iki kız da üzüntü içinde oturmaya devam etti.

Birkaç dakika sonra Mashiro'nun sakinleştiğini anlayan doktor içeri girip hazır olup olmadıklarını sordu. Kızlar tereddüt etse de rahat olmaya çalışıp kafalarını olumlu anlamda salladılar. Kızların ifadelerini hastanede alacaklardı.

"Merhaba Hikaru. Hoş geldin." dedi polis Hikaru'ya bakarak. "Şöyle otur. Çok sıkmayacağım."

Hikaru polisin dediklerini yaptı ve gergin bir şekilde sandalyeye oturdu. Polis elindeki dosyaya bakarak ilk soruyu sordu.

"Size ne dediler, ne diye sizi oraya götürdüler Hikaru?" Hikaru, derin bir nefes alarak cevaplamak için boğazını temizledi.

"Piknik yapıp bir labirent gezeceğimizi, hatta orada oyun bile oynayabileceğimizi söylediler. Biz de çok seviyoruz tabii, öyle aşırı olgunlaşmış insanlar değiliz, kabul ettik."

"Peki yol boyunca hiç şüpheli bir hareket gördün mü?"

"Hiç görmedim, arkadaşlarımla konuşuyordum." Polis derin bir nefes alarak bir soru daha sordu.

"Peki sadece o oyunu mu oynadınız, siz dokuzunuz dışında biri görmediniz mi?"

"Gördük." dedi Hikaru bir anda hızla, o adamı, ölümü çağrıştıran o odayı, yedikleri yemeği ve adamın anlattığı şeyleri hatırlamak pek de iyi gelmemişti. "Simsiyah bir adam. Onunla yemek yedik, daha doğrusu zorunda kaldık da diyebilirim. Çok saklanmıştı, ama gördüğüm kadarıyla gözleri çekik değildi. Ye-yeşildi evet." dedi telaşla. Hızlı konuştuğu için Japon aksanı ve dili biraz kaymış, sözcükler ağzından garip çıkmıştı ama aşırı anlaşılmaz değildi. Polis, Hikaru'nun söylediklerini not etti ve şunu sordu: "Nasıl hayatta kaldınız?"

Hikaru derin bir nefes alarak kendini rahatlatmaya çalıştı. Bunları hatırlamak ona iyi gelmezdi. Yine de kendini toparlamaya ve cevap vermeye çalıştı.

"Ben dört kişi kalana kadar bir kenarda bekledim. Kimse gelip beni bulmadı, ben de çıkmaya cesaret edemedim. Sonra bize bir hediye hazırladıklarını, bir odaya gitmemiz gerektiğini söylediler. Odayı bulduk, girdik. Yemek falan yedik. Sonra oyuna devam etmek zorunda kaldık. Sona Xio Ting ile ben kaldık. Xio Ting ebe oldu, ben kaçtım ve kazandım fakat Xio Ting de ölmedi." diye oldukça kısaltarak polise cevap verdi Hikaru. Polis başını sallayıp birkaç soru daha sorduktan sonra Hikaru'nun gitmesine izin verdi.

Odadan çıkınca "Oh be, sonunda." diyerek kısacık siyah saçlarını topladı Hikaru. Diğer iki kızın gelmemiş olduğunu görünce lavaboya elini yüzünü yıkamaya karar verdi. Odadan çıktığı için bir tık olsun rahatlamıştı. Yavaş yavaş lavaboya doğru yol aldı.

Lavaboya girdiğinde ilk olarak yüzünü birkaç kez yıkadı. Tam yüzünü kurulamıştı ki, kapı açıldı.

Kapandı ve kilitlendi.



Nasıldı? Beğendiniz mi?

Sizce kapıyı kim kilitlemiştir?

Sizce giren kimdir?

Teorileriniz varsa yazın bakalım! Bir dahaki bölümde görüşmek üzeree! 🫀❤️‍🩹💎💞📚

(921 Kelime)

EBE SENSİNWhere stories live. Discover now