11. Bölüm

99 7 17
                                    

Oy sınırı: 9
Yorum: 10

Eğer birini seviyorsanız, ve onun sizi sevmediğine eminseniz dünya daracık gelir. Her an, dünyanız sadece o ve ona olan sevginizden ibaret gelir. Ve sizin duygularınızı emanet ettiğiniz adam, daha önce aşık olup erken yaşta evlenmiş, sevdiği kadından bir çocuğu olmuşsa, ve bir de ikisini aynı anda kaybetmişse işiniz daha zordur. Benin gibi. İnanç, sana Vural demeye dilim varacak mı bakalım. Ben hiç sanmıyorum, ama İnanç demeye de varmıyor anlarsın ya. Sadece hayal kırıklığı olduğun içindir belki de. Pişman değilim, sadece hayal etmeme engel olacak şeyler yapıyorsun.

Bana Güzay demeye dilin varacak mı? Benim sana ne Vural demeye varıyor, ne de İnanç. İkisi de değilsin. Sen sadece yalnız bir adamsın.

Ben senin kaybolmuş kalbini göğsünden çıkarabilir miyim? Hiç sanmıyorum. Her şeyini kaybettiğini biliyorum, bir adam için bir kadın. Ama o kadın olmayınca, şimdi yalnızsın işte.

Telefonuma gelen mesaja diktim gözlerimi,

İnanç:
Kahvaltıya gel, Ferah ve Selim de burada olacak. Sonra dışarı çıkacağız ama istemezsem gelme zorlayamam. Seni bekliyorum.

Kahvaltı nereden çıktı bilmiyorum, ama iyi bir fikir gibi geldi kulağıma. Sabah bana attığı mesajlar, beni kendime getirecek türdendi. Bunu seviyordum. "Hadi bakalım Bahar," dedim ayağa fırlayarak. Ellerimi belime koydum. "Böyle pasaklı gitmek yok, bu gün düzgün giyin." Kendi kendime konuşuyordum. Zehra olsa bana yardım ederdi, ama son bir haftadır mesajlarıma bakmıyordu bile. Evine de gittim ama kapıyı açmadı. Endişelenmedim, kafasını dinlemeye gitti belki de. Dolabı açtım, belki de bu gün yeni aldığım elbiseyi giyebilirdim. Mavi, düz bir elbise. Kendime ilk kez bir kıyafeti bu kadar yakıştırmıştım. Elbiseyi yatağın üstüne attım. Ferah ve Selim, aklıma yüzleri geldi bir an. Minyon tipli, yeşil gözlü ve kahverengi saçlı Ferah, bir de yanında saçları üç numara olan sert çocuk Selim. İki şef. İkisini yan yana hayal edince, yakıştırdım.

Parfümlerden her zamanki parfümü sıktım elbisenin üzerine, bilerek makyaj yapmadım yapsam çok abartı olurdu. Alt tarafı yakışıklı komşuma kahvaltıya gidiyordum, bu kadar süslenmek fazla. En azından elbisem günlük bir şeydi, makyajla harlandırmak saçma olurdu. Saçlarımı dağınık bir topuz yaptım. Ve İnanç'a, ya da Vural'a mesaj atmak için telefonumu aldım. Yapmam gereken bir şey vardı. Telefon rehberinden numarasına girdim, kaydetme şeklimden "İnanç" yazısını sildim. Onun yerine "Vural" yazdım. Ve kaydettim. Kendi kendime hafif hüzünlü bir tebessüm etmiştim, mesaj sayfasına girdim.

Bahar:
Hazırım. İnip yardım edeyim mi, yoksa gelmelerini mi bekleyeyim?

Çok geçmeden cevabı geldi.

Vural:
Şimdi gel.

Sadece bu. Şimdi gel.
Güzel. Selim ve Ferah gelmeden biraz muhabbet etmek güzel olurdu. Nedense bu beni biraz sevindirmişti. Ferah benden resmen nefret ediyordu, ama söylediği, yüzüme vurduğu gerçeği kabul edecek kadar da yüzsüz olduğum gerçekti. Umurumda mıydı? Öyleydi, ama yapacak bir şeyim de yoktu. Ben onu seviyordum. İnanç ya da Vural. İkisini de. Ve sevgi beni çoktan kör etmişti. Belki de Ferah, İnanç'ı gerçekten çok seviyordur, ve paylaşmak istemiyordur. Olamaz diyemem, olabilir çünkü. Ferah hep İnanç'ı sahiplenir gibi davranıyordu. Ve beni kendine çoktan bellemiş gibiydi, gerçekleri yüzüme vurdu ama bende kabul ettim, bende ona karşılık verdim.

Ve İnanç bana herkesin içinde Güzay diyecekti. Düşüncesi bile garipti.

Kapıdan çıkarken anahtarımı aldım, kapıyı kitlemedim. Alt kata inip kapıyı tıklattım, bir kaç saniye sonra yaklaşan ayak seslerini duydum. Ve kapı açıldı. Kocaman açıp baktığım gözlerinle ona baktım, o ise beni inceliyordu. Hatta gözleri o kadar inceliyordu ki, bende bir şey olduğunu hissetmeye başlamıştım. En sonunda, "Hoş geldin." Dedi zorla. Canlı bir şekilde döndüm, "Hoş bulduk. Selim ve Ferah ne zaman gelir?" Diye sordum hızlıca ama o başka bir şey söyleyerek beni cevapsız bıraktı. "O elbiseyi," dedi sesini biraz yükselterek. "Nerden aldın?"

Tesadüf İhanet EderOù les histoires vivent. Découvrez maintenant