39. Bölüm

10K 1.2K 451
                                    

-İyi Okumalar-

Uzun uzun cümleler kurmak isterdim küçükken. Dakikalarca kendimi anlatmak,içimde bir yerlerde susturmak zorunda kaldığım bütün duygularımı dile getirmek isterdim. Bir el uzanırdı ağzıma. Her zamanki gibi... sustururdu beni.

Konuşmama izin vermezdi.

Bir köşeye siner öylece bana yaşattıklarının acısının geçmesini beklerdim. Beklerdim. Ama  o acı hiçbir zaman geçmezdi. Geçmedi.

Babam hep kendini haklı görmüştü. Kırar,döker,dağıtır sonrada  "Neden suratın asık?" Diye sorardı. Özür dahi dilemezdi. Özürden bir haber yaşardık. Hiçbir şey olmamış gibi devam ederdik hayatımıza. Kalp, kırılmamış gibi atmaya devam ederdi. Ruh ise gittikçe kendini kaybederdi.

Kendimi kaybetmemek için savaştığım o evin karşısında duruyor öylece bakıyordum. Yağmurdan sonra çıkan güneş bana kendimi anımsattı.

Onca felaketin ardından bir güneş gibi doğmuş, kaldığım yerden devam etmiştim.

Irmak'a verdiğim sözün ağırlığı günler geçtikçe üzerime yığılırken yıllar sonra bu eve tekrar girecek olmam içimde bir yerlerde yatan acıların tekrardan dirilmesine sebep oldu.

Ankara'nın yağmuru günler geçmesine rağmen devam ederken havanın kararmaya yüz tutmuş yüzü beni kendime getirdi. Ali'yi arkamda bırakıp binaya girdiğimde gelmesini istememiştim. Ne tepki vereceğimi ben bile kestiremediğim için gelmesi benim aleyhime olurdu. Merdivenlerden çıkarken bir elimi boynuma atıp ovalamaya başladım. Basamaklar bittiğinde önünde durduğum ve elimde anahtarını tuttuğum kapı, bana kavgalarımızı hatırlattı.

Anahtarı kapının deliğine sokup öylece bekledim. Açtığım an yüzüme vurulacak acılara kendimi hazırlamaya çalıştım.

Anahtar çevrildi kapı açıldı. Göğsüme bıçak kadar keskin olan acılar ev sahipliği yaparken beynimde yankılanan sesleri susturmaya çalışıyordum.

"Baba, yemin ederim dayanamıyorum."

"Baba, çok acıyor."

Aldığım nefes harammış gibi boğazımda takılı kalırken elimi kapının pervazına yasladım. Ayakkabılarımı güçlükle indirirken kapıyı ardımdan kapatıp etrafı izlemeye başladım.

Birçok anı kafamda canlanırken canlanmayan tek şey annemdi. Anneme bir yabancıdan bile daha uzaktım. Annemin sesini bile hatırlamıyordum. Yüzünü bile ondan geriye kalan tek bir fotoğraftan görmüştüm. Ben anneme benzemiyordum ama ablam, annemin ikizi gibiydi. Ablamın yeşil gözleri o kadar Annemdiki bazen bakadururdum. O gözlerde annemi görmek isterdim. Ama umudun kökü daima kökten kırılır bükülürdü. Hiçbir zaman o gözlerde annemi görmezdim.

Ablamın aksine annemden aldığım hiçbir özelliğim yoktu. Annem benim için silik bir hatıraydı. Annemi hatırladığımda bir yabancıyı hatırlıyor gibi olmam vicdanımı hep sızlattı.

Dikilmeyi kesip gözlerimi hiçbir yere değdirmemeye dikkat ederek merdivenlerden çıkıp sağda kalan odama girdim. Onca hatıra canlandı gözüme. Evdeki kasvetli havaya inat masmavi duvarım, asılı olan tablolar, kitap posterleri bir zamanlar benim için kaçış yeriydi. Nefes alabildiğim bir yerdi odam. Bu evde kendimi yaşıyor gibi değilde sıkışmış gibi hissederdim. Yıllar önce kötülüklerden sığındığım yerim bu dört duvarken, şimdi ise kendime sığınıyordum.

-ACEMİ MÜSLÜMAN- Where stories live. Discover now