III

2K 289 28
                                    


Byun Baekhyun, bütün güzelliğinin aksine son derece gizemli bir kişiliğe sahipti.

Sorun basitti. Dükkanın arka kısmında kalan küçük çaplı odada bir şeyler saklıyordu. Bunu, o gün, içtiğimiz kahvelerin bardağını mutfağa bıraktığım sırada soluk soluğa peşimden geldiğinde anlayabilmiştim.

Nefes nefeseydi, koşturmuş olmalıydı. Bakışları benle mutfağın çaprazında kalan oda arasında gidip gelirken söyleyebildiği tek şey "Oraya girmedin, değil mi?" olmuştu.

Tereddüt etmeden başımı sallarken kurumuş kahve lekelerini sıcak suyla ıslatmaya çalışıyordum. "Hayır?"

Sağ elini kalbinin üzerine bastırıp tuttuğu nefesini bırakırken son derece rahatlamış görünüyordu. Bir süre daha öylece kaldı ve gözleri bulaşıklarıyla uğraşan bana kaydığında gözlerini devirdi. "Yapmak zorunda değilsin, kendim halledebilirdim."

Omuz silkip bunun benim için bir sorun olmadığını belirtip tekrar işime döndüm. Baekhyun'la mümkün olduğunca az iletişim kurmaya, göz temasından kaçınmaya çalışıyordum çünkü aksi benim için çok daha zordu. En küçük bir tebessümü bile kalp atışlarımı tekletmeye yeterken onunla konuşmaya çalışmak ölüm demekti. Dilim tutuluyordu, ne diyeceğimi şaşırıyor, yanlış bir şey söylemekten korkuyordum. Çoğu zaman dudaklarım titriyordu konuşurken, aklım başka yerlere, imkansız hayallere kayıyordu.

Birkaç dakika geçti, geçmedi; Baekhyun'un içeriden ne kadar sıkıcı olduğuma dair bir şeylerden yakındığını duydum, ardından biraz hava almak için dışarı çıkacağını söyledi ve beni, içeriyi karıştırıp dağıtmamam hakkında uyardıktan sonra kapıyı çekti.

Mutfaktaki uğraşım bittikten sonra hemen gitmedim, orada kaldım ve Baekhyun'un uyarılarını göz önünde bulundurarak resimlerini inceledim. Gelişigüzel çizilmiş insan silüetlerini, düzensiz fırça darbelerinin bulunduğunu eğri büğrü geometrik şekilleri yorumlamaya çalıştım fakat olmadı. Gerçekçi kabul edebileceğim bir şeyler çıkarmaya çalışıyordum ama bulamıyordum. Tam Baekhyun'un geçen gün değindiği 'duygusuz çalışma' konusuna inanmak üzereydim ki, köşede kalan odada sakladığı şey aklıma geldi. Orada açığa çıkmasından korktuğu bir şeyler olduğu belliydi ve ben deli gibi merak ediyordum. Gidip bakmayı düşündüm fakat kendime engel oldum. Eğer fark ederse benimle iletişimini kesmesi ihtimalinden korkuyordum.

°

Bahçede, babamın geçen hafta diktiği güllerin toprağını eşelemekle uğraşıyordum. Hemencecik kurtlanıp soluyorlardı ve artık ben bu döngüden bıkmıştım. Eğer öfkeyle toprağı eşeleyip çiçeğin köklerini bulmaya çalışırken ağız dolusu küfür ediyorsam, kendimi engelleyemediğimdendi.

"Ne kadar da güzeller."

Arkamdan duyduğum ses beni şaşırtmamıştı. Baekhyun'un son yarım saattir beni izlediğinden haberdardım fakat dönüp de konuşmaya cesaret bulamamıştım. Gider sanıyordum, bir süre daha boş boş bakınıp geri içeri girer sanıyordum fakat o yanıma gelmişti. Sevinmeli miydim, üzülmeli miydim emin değildim. Sanırım hakkımda boş işlerle uğraşıyor diye düşünüp benden uzaklaşır diye korkuyordum.

Başımı çevirip ona baktığımda suratını buruşturdu. "Sense çok çirkinsin," dedi yapmacık bir ifadeyle dil çıkarırken, yüzüne güneş vurduğundan gözlerimi kısarak bakmak zorunda kalıyordum fakat bu hoşuma gitmişti. "Çok çirkin bir ağzın var, Park Chanyeol."

İtiraz etmedim, sadece omuz silkip gülmekle yetindim. "Elimde değil, çiçeklerden ve onlarla uğraşmak zorunda kalmaktan nefret ediyorum. Çok ilgi meraklısılar ve bu beni sinirlendiriyor."

"Çiçekler narin canlılardır," diye mırıldandı yanıma çökerken, mavi pantolonunun paçalarını dikkatle topladığını fark ettim. "Eğer onlara hakettiği ilgiyi verirsen en sonunda seni mutlu ederler."

"Açıp geri solmaktan başka bir halt yedikleri yok."

Yanağıma vurmasını beklemiyordum. Acıtmamıştı ama şaşırmıştım. Sanırım parmaklarının yüzümle teması beni şaşırtan şeydi. Yüzümü ona döndüğümde aksi bir ifadeyle ince kaşlarını çattığını fakat buna rağmen dudaklarındaki sırıtışı gördüm. "Biraz güzel düşün. Öyleyse öleceğiz, ne diye yaşıyoruz o zaman? Aynı şey değil mi?"

"Babam eğer okumazsam beni bahçeye atacağını söylediğinden beri hiçbir bitkiye sempati ile yaklaşamıyorum, üzgünüm."

Kaşları daha da çatılırken "Eh," diye mırıldandı. "En azından sorunun asıl nedenini öğrenmiş olduk. Ama bu hala kaba olduğun gerçeğini değiştirmez."

Ne dediğini anlamaya çalıştım fakat bu imkansızdı. Yüzüne vuran güneş ışığı onu daha da güzelleştiriyordu. Başka bir şeye odaklanamıyordum.

"Diyorum ki," diye kendini açıklamaya başladığında, sanki karşısındaki küçük bir çocukmuş gibi heceleyerek konuşurken ne kadar sevimli olduğunu düşündüm. "Daha kibar olmalısın. Kocaman ellerin var, işte bunun yüzünden nasıl yapman gerektiğini bilmiyorsun."

Ağır ağır başımı sallarken dudaklarımı ıslattım ve ellerimi toprağın üzerine yerleştirip daha yavaş eşelemeye çalıştım. Bakışlarım yüzünü bulurken ifadesiz bir yüzle beni izlediğini gördüm. "Oluyor mu? Böyle mi?"

Başını olumsuz anlamda sallayıp biraz daha yaklaştı. "Hayır," dedi huysuz bir ses tonuyla, sevimlice suratını astığını görmek beni istemsizce gülmeye itiyordu. "Olmuyor. Eğer böyle yapmaya devam edersen çiçeğin köklerine zarar vereceksin."

Ardından yaklaştı ve benimkine kıyasla son derece küçük ellerini, ellerimin üstüne yerleştirip toprağı daha da yavaşça eşelemeye devam etti. Uzun parmaklarının arasına toprak kaçmasından rahatsızmış gibi görünmüyordu, bütün ilgisini işine vermişti.

Çok geçmeden beni itekledi. "Tanrı aşkına Chanyeol, doğru düzgün yapmıyorsun." diye yakınırken onu ve sinirli halini ciddiye alamıyordum. Baekhyun'u tam burada, şu anda kollarımla sarmalamak ve bir daha hiç bırakmamak istiyordum.

"Eldiven takmalısın." dedim.

Dönüp "Eldiven istemiyorum," dedi yavaşça, gözlerini örten saçlarını, yüzünü omzuna sürterek kaldırmaya çalışıyordu."Toprakla temas halinde olmayı seviyorum."

Sadece başımı salladım ve kaldığım yerden onu izlemeye devam ettim. Toprağı kaldırıp kökü bulmaya çalışırken gerçekten de kibardı. Arada bir elini kaldırıp gülün yapraklarına dokunuyor, mutlu mutlu gülümsemekten çekinmiyordu.

Belki biraz klasik olacaktı ama, Baekhyun mutluydu, ben de mutluydum. Sırıtmama engel olamazken, kısmen ellerimi tuttuğu anı getirip duruyordum gözlerimin önüne ve bu beni, daha da mutlu kılıyordu.

drowning shadows - chanbaekOnde as histórias ganham vida. Descobre agora