IV

1.9K 269 41
                                    

Babamla tartışmak nefret ettiğim şeyler arasında başı çekiyordu.

Babamdan nefret ediyordum. Böyle dediğimde belki çiçeği burnunda bir ergene benziyor olabilirdim ama hayır, öyle değildi işte. Babamdan nefret ediyordum, bana zorunlu kıldığı şeylerden nefret ediyordum. Sürekli aynı meselelerin tartışmasını yapıyordu. Artık bıktığımı söylersem yalan olmazdı, çünkü defalarca aynı kelimeleri duymayı midem kaldırmıyordu. Öyle ki bazen, annem gibi çekip gitmeyi düşünmüyor değildim.

"Lanet bir serseriden başka bir şey değilsin!"

Sesini bütün mahallenin duyduğuna emindim, çünkü hep böyle olurdu. İnsanlar kavgamızdan her zaman haberdar olurlardı, bizi dinlerlerdi, babamın bana saydığı onca küçük düşürücü cümleyi işiterlerdi fakat sonunda yine, kriz geçiren masum ihtiyarın yardımına koşarlardı. Chanyeol hiçbir şeydi. Chanyeol lanet bir serseriden başka bir şey değildi.

"Yaptığın hiçbir halt yok, işe yaramazın tekisin! Lanet olsun, onun gitmesine de sen sebep oldun, duyuyor musun beni? İşe yaramaz bir serseriden başka hiçbir şey değilsin!"

Annemin gitmesinden beni suçlu tutuyordu, her şeyde olduğu gibi. Oysa bir şey yaptığım yoktu, annem yanımızdan ayrıldığında henüz on bir yaşımdaydım.

"Ben bir şey yapmadım," diyebildim sadece, sesim fısıltıyı aratmıyordu. Duygusal biri değildim, sık sık ağlamazdım da ama gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Her zaman, nereden vurması gerektiğini iyi biliyordu. "Bir şey yapmadım, anlıyor musun? O, kendisi gitti. Neden gittiğini bile bilmiyorum, ben bir şey yapmadım."

"Sevimsiz bir çocuktun, annen senden nefret ederdi. Duyuyor musun? Annen senden nefret ederdi. Hiçbir zaman seni sevmedi bile, her zaman çirkin bir çocuk olduğunu ve çok pis kok-"

Daha fazlasını dinleyemedim ve yıldırım hızıyla oradan ayrıldım. Dışarıda beni şaşırtmayan bir kalabalık vardı. Hepsi olası bir duruma karşı evimizin önüne doluşurlar, babamın yardımına koşmak için adeta yarışırlardı. Fakat hiçbiri beni umursamazdı. Ben, onlar için yaşlı Park'ın serseri oğlundan başka hiçbir şey değildim. Aralarından itip çekerek geçtiğimde, yüzlerindeki kinle harmanlanmış acıyan bakışları bana bunu bildiriyordu.

Bir kişi hariç. Baekhyun hepsinden farklıydı.

Bahçe kapısının paslı yüzüne yaslanmış, kollarını göğsünde bağlamış öylece beni izlerken ilk defa yaptığım bir şeyin doğru olduğunu düşündürüyordu bana. O da buradaydı, herkes gibi olacakları beklerken babamla olan kavgamızı o da duymuştu. Fakat farklıydı. Bana acımıyordu, kin tutmuyordu ya da bir serseri olduğumu düşünmüyordu. Dudaklarında yer edinen kendinden emin gülümsemesi bana bir şeylerin mesajını vermeye çalışır gibiydi.

Bu yüzden hiç tereddüt etmeden dümdüz ilerledim, Baekhyun düşüncelerimi okumuş gibi yavaşça kapının önünden çekildi ve tek kelime etmeden, sessizce bana yer açtı. Bildiğim yolu dimdirek yürürken arkamdan geldiğini biliyordum. Baekhyun'a yaşlarla parıldayan yanaklarımı göstermeyi istemezdim ama benimle gelmesi, onca şeyin içinde arkamdan gelen yumuşak adım sesleri, beni gülümsetebilen tek şeydi.

*

"Lennie yumuşak şeylerden hoşlanır."

Gözlerimi kilitlediğim noktadan çekip ona döndüğümde basitçe omuz silkip devam etti. "Yumuşak şeyler; beyaz tavşanlar, küçük, sevimli fareler ve köpek yavruları. Lennie beyaz tavşanları sever, onları beslemek en büyük hayalidir."

Neyden bahsettiğini anlamıştım fakat şu anki durumla ne alakası vardı, hiçbir fikrim yoktu. Yüzüme vuran rüzgarı hissedip babamla olan tartışmamızı aklımdan silmek tek amacımdı şu an için, Lennie ve beyaz tavşanlardan bana neydi? O kitabı okuyalı yıllar olmuştu.

drowning shadows - chanbaekWhere stories live. Discover now