28.Bölüm "MESAFE"

51.2K 1.8K 703
                                    

Ses dosyalarını çalıştırmayı unutmayın. İyi okumalar :)

-
Yalnızlık, derdini anlattığında kimsenin anlamaması değil, anlatacak kimsenin dahi olmamasıdır.

Olayların içinden çıkamamaktır yalnızlık. Akışına yetişememektir. Bu düzene ayak uydurabiliyormuş gibi gözüküp, çokça gizliden tökezlemektir. Tökezlediğini kimsenin fark etmemesidir. Birinin elini uzatıp seni yerden kaldırmasını beklemektir. Beklediğin el geldi mi? İlk önce uzatılan ele bakarsın, sonra sahibinin yüzüne. Aldatıcı bir gülümsemeyi gördüysen eğer mimik olarak, kanmışsındır. Uzatırsın narin elini, güçlü kolun seni doğrultmasını beklersin. Doğrulttu mu? O zaman eli eline kenetlenir, beraber hızlanırsınız ve tökezlediğini mutlaka yanındaki fark eder.

Kaldırır, doğrultur. Tekrar mı düştün? Tekrar kaldırır. Bir daha elini uzatır, kaldırır, bir daha, bir daha... Bunu alışkanlık hâline getirirsin. Tökezlemelerin önemsizdir artık. Hattâ bazen hoşuna bile gidebilir. Nasıl olsa yerden kaldıran var. Nasıl olsa yerde kalmıyorum, uzanan destek eli var. Mutlusundur, sırtını yanındakine yaslamışsındır bir kere. Düştün mü? Bırak kaldırsın. Düştü mü? Durma, sen de onu kaldır.

Yanındaki dünyanın merkezi olmuştur senin gözünde. Seninle ilgilenen birtek o iken, başka ne olabilir ki? Elinin içindeki sıcaklık, sana güven kazandırır. 'Artık ben de düzenin bir parçasıyım, ben de akışın içinde dolaşan birisiyim,' diyerek kendini adamdan sayarsın. Yanındaki hâlâ sahte gülücükler saçar etrafa. Anlamazsın. Birtek o var ya hayatında, nasıl anlayacaksın ki? Sahte ve gerçek gülüşü ayırt edebilecek seviyede değilsin. Çünkü zaten gördüğün tek bir gülüş var. Onu kabullenmek zorundasın. Başka çaren yok.

Gün gelir, tekrar tökezlersin. Kaldırırsın kafanı, hafiften nazlanarak bakarsın yanındakinin yüzüne. 'Hadi, elini uzat. Kaldır beni buradan. Tut çıkar düştüğüm kuyudan. Beni burada bırakma.'

Kaldırmaz.

Nedenini biraz geç fark edersin. Hattâ elinde olsa fark etmeyi sonsuza dek reddedersin. Afallamışsındır, çünkü epeydir yere böylesine çakılmadın. Çakıldığın yerde otur, düşün. Neden kaldırmadı? Neden elini uzatmadı?

Sen güneşsin belki ama, kendini aydınlatamayan bir güneş. Etraf zifiri, ürkütücü bir karanlık. Düşün, düşün... En sonunda bul bir cevap. Düşüncelerin de kararsın. Çelmeyi zaten o takmış. Zaten seni o düşürmüş de, haberin yok. Zaten o baştan sona aldatmacaymış.

Zihninin içinde bir sürü ayna. Hepsi yüzüne yüzüne tutulmuş, fır etrafın siyaha çalan ayna. Karşındaki yansıman nefretle bakar yüzüne. "Aptal!" diye haykırır. "Seni sevebileceğini mi sandın?"

Arkandan yükselen sesle yerinde sıçrarsın. "Senin yanında duracağını mı zannettin?"

Yavaş adımlarla arkanı dönersin. Yine senin yansıman, başka bir aynada. Yüzüne nefretle bakıyor. Şimdi onun yanındaki aynada sıra. "Anladın mı şimdi gülüşlerin sahte olduğunu? Güvenmek nasıl bir şeymiş, hoşuna gitti mi?"

Seslerin artık ardı arkası kesilmiyor. Her aynada benim yansımam, her aynada benim sesim. Her kafadan bir ses. Hepsi yüzüme aptallığımı vuruyor.

"Acizin tekisin!"

"Kimsen yok!"

"Uzatılan eller, sana tuzak!"

"Bir başınasın!"

"Kimse sana gerçek bir sevgi beslemiyor!"

"Gerçek bir gülümsemeyi kimse sana göstermeyecek!"

TAKINTIWhere stories live. Discover now