3.Yüzleşme ✧ 1

3K 439 1.1K
                                    

Cidden... benim burada işim ne? diye sordu kendi kendine. Ot gibi yaşıyordu, tek açıklaması buydu. Hiç keşfedilmeyerek sokaklarda hırsızlıkla geçireceği senelerle, şimdiki yaşamını karşılaştırırdı sık sık. Buraya bir kukla misali taşınıp konulmasaydı hayatta bir hedefi olmayacaktı. Tahtadan eklemlerinin, içinde yıllar önce filizlenmiş ve gittikçe olgunlaşmış buhrandan ötürü ağrıdığını hissediyor, çaresizce kuklanın ipinin kesilmesini diliyordu.

Hayatında bir hedefin olmayacaktı Aedan.

Şu anda çok vardı ya...

Ama o zaman özgür olacaktı. Şimdi her ne kadar aksi söylense de özgür oldukları falan yoktu. Aesir'den kurtulmanın tek yolu, ölümdü.

Komutan Johan... Onu her zaman ilgi çekici biri olarak görmüştü. Sert üslubunu güçlü çehresiyle birleştirerek zaman zaman ürkütücü bir görünüm elde etse de akıllara zarar bir mizah anlayışı olduğu yadsınamazdı. Diğer komutanların aksine, kürenin izin verdiği kadar sevip, saygı duyduğu biriydi.

"Sen," diyordu komutan heybetli bedeniyle bir o yana bir bu yana volta atarak. Uçucu bir dinginlik vardı üzerinde, her zamanki gibi kelimeleri bastıra bastıra söylemiyordu. Ağzından çıkan laflar o kadar usluydu ki buhar olup uçuşuyordu, balyoz gibi inmektense.

"Koca bir uzay üssünü birbirine kattığının farkında mısın asker?"

Aedan, "Koca üssü sayılmaz efendim, yalnızca yemekhane bölümünü diyerek detaylandıralım," dedi tüm saygısıyla. Bu tür konuşmaları onlarca kez tecrübe etmiş biri olarak gelmekte olan fırçaya tüm benliğiyle hazır ve nazırdı.

Komutan, "Tekrar anlat!" diye emretti ve yemekhanede yaşanmış olayı üçüncü kez anlatmaya başladı Aedan.

Johan soluk gözlerini, bu sefer başka bir ayrıntıyı yakalamak için kısmış, voltasını duraklatmıştı. Tüm görkemiyle ve gözlerindeki zeka ışıltılarıyla bugüne kadar gördüğü tüm ruhsuz generallerden sıyrılıyordu. Adamda kesinlikle bambaşka bir karizma vardı. Bakışları sertti ve iri cüsseliydi. Başı, bunları pekiştirircesine, her daim dikti. Beyaz saçlarını eski rengine döndürmek için genetik destek almaya gereksinim duymamış, üstüne üstlük o saçları omuzlarına kadar uzatarak arkadan toplamıştı. Yaşına göre oldukça genç görünüyordu. Çizdiği bu imaja en büyük etken ise her daim dik duran omuzlarıydı.

Gelişen teknolojiyle insanoğlu da yaşlanmayı yavaşlatacak formüller bulabilmişti bulmasına ancak ölümsüzlük her zaman bir soru işareti olarak kalmıştı. Belki de çoktan bulunan ölümsüzlük, kamuoyuna karşı sessizlikle korunuyordu, kim bilir? Her ne kadar aksi arzulansa da ölüm her canlıyı elbet bir gün buluyordu evrende. Ömür seyrinin tükenmiş olmasına gerek yoktu, zaten son derece barışçıl bir profil çizen tüm toplumlar birbirlerinin gırtlaklarına sarılmak için hevesle yanıp tutuşuyorlardı.

"Evet," diye başını sallamaya başladı, hemen Johan'ın yanında koyu yeşil üniformasıyla odanın ortasına konulmuş yaprak gibi duran Koloni Birliği komutanı General Tao Donovan. Adam Johan'dan daha gençti ve onun yanında sönük denilemeyecek kadar görkemli bir edayla dikiliyordu. Belki Johan kadar uzun boylu ve heybetli değildi fakat kara gözlerindeki parıltılar onun bu mertebeye evcilik oynayarak erişmediği açıkça belirtiyordu. Gözleri kadar kara saçları geriye taranmış yeşil üniformalı adamın elleri arkasında, bakışlarını direk Aedan'a dikmişti. Onun hakkında pek çok şey işitmişti Aedan. Muhtemelen komutan da karşısındaki bu lacivert üniformalı hakkında pek çok şey işitmiş olmalıydı... 'Aedan' adı anıldığı, sureti seçildiği an kulaklara yuvarlanan fısıltıların nasıl çınladığını tahmin edebiliyordu. Bela.

Bilinmezlik Senfonisi: Kaçış (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin