5.Kabus ✧ 1

1.9K 367 974
                                    

İçinde kötü bir his olduğu zaman iyi şeylerin olması pek alışageldik sayılmazdı. İçinde kötü bir his olduğunu söylemişti; şimdi etrafına baktığında neden olduğunu anlayabiliyordu. Terk edilmiş bir gezegendi burası; bomboş sokaklardan geçmiş, herhangi bir canlı varlığa rastlayamamıştı. Gezegenin her daim güneşli olan göğü, bu sefer amansız hortumlarla çevrilmiş, kapkara bulutlar güneşe düşman, üzerini sakınmak istercesine örtünmüştü. Havada alacakaranlığa has o ürpertici esinti vardı. Hor görüp yanına  almayı zahmet etmediği hırka, şimdi en çok ihtiyacı olan şey olup çıkmıştı. Buz gibi olan kollarını kendi çabalarıyla ısıtmaya çalıştı. Nafile. Hızlanmakta buldu çareyi. Tapınağa yaklaştığını biliyordu. Uzaktaki hortumlara bakış atarak, havadaki iğrenç kül kokusuna aldanmamaya çabalayarak yürüdü... Yürüdü sokaklar boyunca. Çok yaklaşmıştı, biliyordu.

Bitmek bilmeyecek gibi duran merdivenleri aşmasıyla tapınağın altınla kaplanmış devasa kapısına vardığında, hortumlar arkasındaki şehir boyunca dans etmeye ve ürkünçlüğünü saçmaya devam ediyordu. Kapıya işlenmiş, Atherionluların kutsal Zai Ağacı'nın köklerine narin parmaklarıyla dokundu, zira sadece köklerine dokunmaya yetiyordu boyu. Bu onun ne kadar minik ve nasıl da aciz olduğunu acımasızca yüzüne çarpar gibiydi.

Kapı yavaşça, açılmaya başladı çığlıklarıyla. Zifiri karanlıktı içerisi, herhangi bir şey görmesinin mümkünatı yoktu. Belirsizliğe davetle yüzüne hücum eden müstekreh kokudan korunmak için elini burnuna doğru götürdü. Diğer eliyse boynunda asılı kolyeye... Kolye de sahibinin çağrısına karşı çıkmayarak yüklü bir tutkuyla, zümrütün rengini çalarak parıldamaya başlamıştı. Gittikçe parlaklığı arttı, sahibinin yolunu aydınlattı. Tapınağa doğru daha ilk adımını atmadan içini korku seli esir alıverdi. Ama bu bir şeyi değiştirmeyecekti. İçeri girmeliydi. Girdi de. Adımları temkinli, temkinin getirisiyle ağır ağırdı. Sol eline aldığı kolyenin rehberliğinde ilerliyordu, usul usul.

'Aria,' diye seslendi sanki bu aleme ait olmayan ses. Öyle bir tonu vardı ki kadına mı yoksa bir erkeğe mi ait olduğu anlaşılamıyordu. Hatta öyle mistikti ki organları olan bir varlığa ait olmadığı aşikardı. Aciz insan beyninin algılayamayacağı kadar yabancı, esrarlıydı.

Tüylerinin havalandığını hissetti, her ziyaretlerinde olduğu gibi.

Kıkırdamalar.

'Aria,' diye bu sefer daha yakınından fısıldadı ses.

Yeniden kıkırdamalar.

Yine mi? Diye düşündü bıkkınlıkla.

'O neden burada?' diye sordu başka fısıltı. 'Onu burada istemiyorum.'

'Şşt!' diye uyardı onu bir başka fısıltı. 'Bizi duyabiliyor.'

Fısıltılar aldığı yol boyunca, rahatsızlıklarına devam etti.

İsmini zikretmelerine veya hakkında konuşmalarına aldanmamaya çalışıyordu, bunu her daim yapıyorlardı zaten. Şu an önemli olan sorun, keskin kokunun daha da artmış olması ve mide asitini harekete geçirerek, alt üst etmesiydi.

İçlerinden biri aniden yanından geçmiş, geçerken 'Aria!' diye zihnine çıkartabildiği en yüksek sesle fısıldamıştı. Belki onları fani gözleriyle göremiyor, koklayamıyordu ama varlıklarını her daim, uyurken bile yanında hissettiği zamanlar olurdu. Yerinden sıçradı Aria. Kızı gafil avlamak en büyük zevkleriydi. O ise, olur olmadık zamanda ürkerek onlara bu nahoş zevki tattırıyordu.

Kıkırdamalar yükseldi.

Gözlerini kapatarak üçe kadar saydı. Bir... Hızlanan kalp atışlarını düzene sokmaya, sakinleşmeye çalıştı. İki... Onlara eğlence vermeyecekti. Üç... Vermemeliydi.

Bilinmezlik Senfonisi: Kaçış (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin