•III•

1.1K 13 4
                                    


Gözlerimi zorlukla aralarken soluduğum koku bir o kadar tanıdık bir o kadar da yabancıydı. O ferah, okyanus kokusunu derin bir nefes alarak ciğerlerime doldurduğumda buna taze kahve kokusu da eklenmişti. Her sabah bu şekilde uyansam her şey yolunda olabilirdi.

Aralık gözlerimi, boydan boya cam olan balkon kapısına çevirdiğimde gri bulutlarla kaplı gökyüzü beni karşıladı. Sanırım bu sabah şanslı günümdeydim fakat aniden başıma giren şiddetli ağrı, bunun aksini savunmaya yetmişti. Yüzümü buruşturarak başımı yastığa gömdüm.

İnce parmaklarımla şakaklarımı ovmaya başladığımda gece ne kadar içmiş olduğumu hesaplamaya çalışıyordum. Başımda öylesine bir ağrı vardı ki bende kafamı koparma hissi doğurmuştu.

"Siktir ya."

Yastığa gelişigüzel dağılmış olan siyah saçlarımı dağıtıp diğer tarafa döndüğümde görmeyi beklediğim görüntüyle karşılaştım fakat karşımdaki adam dün gecekinden farklıydı. Hızmasını ve küpesini hatta yüzüklerini bile çıkarmıştı. Üstünde jilet gibi bir takım elbise vardı.

Kenan, tam karşısında durduğu aynadan beni izlerken bir yandan da üzerine geçirdiği gömleğin düğmelerini ilikliyordu. Gözlerim çıplak gövdesine düşerken zihnime de dün gecenin görüntüleri doluşmuştu. Gözümün önüne gelen görüntülerle birlikte gözlerimi kırpıştırarak silkelendim.

"Günaydın." Boğuk sesi kulaklarıma ulaşırken geniş odaya hakim olan kokusunu da daha derin solumak zorunda kalmıştım.

"Günaydın." Çatallanmış sesimden kurtulmak için boğazımı temizleyip yerimde doğruldum ve telefonumu aramak için gözlerimle etrafı taradım.

Odası gri ve siyah ağırlıktaydı. Yatağın sağ tarafında siyah pervazlara sahip camdan bir giyinme odası vardı. Yine koyu tonlarda seçilmiş olan gömlekleri de belli bir renk akışında dizilmişti. Sanırım ruh hastasıydı.

Odanın bir köşesinde bulunan kahverengi deri koltuğun önünde yuvarlak bir sehpa vardı ve koltuğun üzerine de gri bir peluş atılmıştı. Eğer evini kendisi dizayn etmişse zevkli bir adam olduğunu söyleyebilirdim.

Aradığım eşyalarımı koltuğun üzerinde gördüğümde çantamı orada göremeyerek başımı Kenan'a doğru çevirdim. O da sanki ne soracağımı tahmin etmişçesine konuştu.

"Telefonun birkaç kez çaldı bu arada." Bu cümleyle birlikte aklıma gelen annem ve babam, hızla yerimden kalkmamı sağladı. Beni defalarca aramış olmalıydılar. Eminim ki eve gittiğimde güzel bir tartışma yaşanacaktı.

"Açtın mı?" dedim, koltuktaki elbisemi alıp bir çırpıda üzerime geçirirken. Gözleri bana dönerken elindeki kravatı boynuna astı.

"Hayır." dedi, beni incelerken. Sırtımdaki fermuarı kapatmaya çalışırken yerimde zıplıyor, ortaya saçma bir görüntü çıkarıyordum. Büyük ihtimalle bu hallerimi gören Kenan, benimle bir daha görüşmeme kararı alırdı. Ben olsam ben de böyle bir karar alırdım.

"Siktiğimin fermuarı nerede?" diyerek bağırdığımda bütün dikkati bende olan Kenan bana doğru adımlamaya başladı.

"Dur," Aramızda olan çok az mesafeyi büyük adımlarla kapatıp tam arkamda durduğunda eli, bulmaya çalıştığım fermuarı çabucak bulmuştu. Bir eliyle de saçlarımı sol omzuma nazikçe bıraktığında ılık nefesi boynuma çarptı. Sebebini bilmediğim bir şekilde nefesimi tutarken kulağımın dibinde hafifçe gülmüştü. Kulaklarım, bu hoş tınıya maruz kalırken eli hâlâ saçlarımdaydı. Parmaklarının saç tellerimi usulca okşadığını hissettiğimde derin bir iç çekti. "Nefes alabilirsin, Maran."

PRANGALAR | +18Where stories live. Discover now