•XVI•

743 15 17
                                    

Musluktan akan suyun sesi banyonun gri fayanslarında yankılanırken avcuma doldurduğum suyu, akacak olan makyajımı umursamadan yüzüme çarptım. Soğuk su, halihazırda üşüyen bedenimi titrettiğinde yukarıdan gelen bağırışları da duyabiliyordum. Bununla birlikte yüzümü buruşturduğumda gözlerim, aynadaki yansımamı buldu ve oradan ayrılmadı.

Yüzümden akan damlacıklar, lavabonun beyaz mermerine düşüp ritmik bir ses oluştururken gözlerim, bu sefer de boynumdaki yara bandına kaymıştı.

O kesik saatler öncesine kadar bana hiçbir şey hissettirmezken şimdiyse canımı yakıyordu. Boynumun sızlaması yetmiyormuş gibi başım da zonkluyordu. Neyse ki çok derin bir kesik değildi, sadece sızlıyordu.

Yine bir migrenin eşiğindeydim.

Bir kez daha avuçlarımı soğuk suyla doldurup yüzüme çarptıktan sonra kendime çeki düzen verip dakikalar önce girdiğim banyodan çıktım ve yukarı çıkan merdivenleri istemeye istemeye tırmanmaya başladım. Her adımımda daha da netleşen bağırış sesleri başımı daha da ağrıtırken elimi trabzanlara yaslayarak merdivenleri çıkmamı kolaylaştırmayı çabaladım.

"Ya sen kendinde misin?" Esvet'in sesi, uğultu halinde kulaklarıma ulaşırken neden bu kadar bağırdığını anlayamıyordum. Ne kadar da abartmıştı! "Bir kadın için aylardır planladığımız operasyonu iptal etmek ne?" diyerek bir kez daha carladığında dişlerimi gıcırdattım. "Üstelik o kadının adamları nasıl alt ettiğini görmedin mi? Kendi başının çaresine bakabilecek bir durumda açıkçası." dediğinde kaşlarım çatılmış, bununla birlikte başıma daha şiddetli bir ağrı saplanmıştı.

Biraz daha bağırırsa onu öldürecektim.

"Ve buna rağmen o eve girip çatışma başlattın!" dedi, Kenan da. Onun gerginliğinden bahsetmek bile istemiyordum zaten.

Mahzene gelene kadar benimle ilgilenmiş, yaramı özenle temizlemişti. Bana kızması gerekirken bunu yapmamıştı fakat gelene kadar ağza alınmayacak küfürler ettiğini söylememe gerek yoktu sanırım.

"Maran'ın bir suçu yok," dedi, Kenan bu kez daha sakin bir tavırla. "Ben o an öyle bir karar verdim ve bu, benim sorunum." dedi, kelimelerini vurgulayarak. "Üstelik kendini savunması normal bir davranıştı." dediğinde sesi, o kadar kendinden emindi ki kendimi bir an gülümserken bulmuştum.

"Abi cidden," diyen Yiğit'in sesini duyduğumda basamakları yarılamıştım. Başım dönüyor, gözlerimin önü kararıyordu. "Maran, iyi kız falan da... Ne bileyim, aylardır uğraşıyoruz. Bu muydu yani?"

"Ömer'in yüzünü değiştirdiler, Ömer'in sesini değiştirdiler, Ömer'in ruhunu değiştirdiler." diyerek dramatik bir girizgâh yapan Kılıç, beni bu halimle güldürürken kendimi sarhoş gibi hissediyordum.

Şu an gerçekten iyi değildim.

"Aşık mısın abiciğim sen bu kıza?" diyerek ekleyen Kılıç, 'c' yerine 'j' harfi kullandığında dudaklarımdan bir kıkırtı düşmüş, merdivenleri tamamlayarak sonunda yukarı çıkabilmiştim. Bu esnada Kılıç'ın sorduğu soruyla herkes, derin bir sessizliğe gömülmüştü.

Tam o an, hepsinin bakışları bana dönerken onların dışında o tanımadığım kişiler de masanın etrafında oturuyordu. Kenan'ın bakışları da beni bulduğunda elindeki viski bardağını masaya bırakıp bana doğru adımladı.

"İyi misin?" dedi, yanıma yaklaştığında. Eli, yüzümü avuçlarken başımı hafifçe kaldırıp ona bakmaya çalıştım fakat başımdaki ağrı, bunu yapmamı bile zorlaştırdı.

Elimi kaldırıp başımı ovaladığımda kısa bir an gözleri, başımı ovalayan elime düştü.

"Başın mı ağrıyor?" dedi, ilgiyle.

PRANGALAR | +18Where stories live. Discover now