İki

258 38 26
                                    

Kasım, 1789



"Unutulmaz kıl."

"Hmm?" Jimin pencerenin önünden döndü, parmaklarını sarı saçlarında bilinçsizce dolaştırıyordu.

"Papa'nın emri. İlk görüşmemizi yapabildik, nihayet."

"Peki benden ne yapmamı bekliyor? Ayaklarına kapanıp sonsuz sadakât için ant mı içeyim?" Sesi buz gibiydi. "Ya da belki Papa benim naz yapmamı istiyordur, yanağından bir makas alıp onun için neler yapabileceğimin bir öngörüsünü sunarım."

Victoria kaşlarını çattı ve bakışlarını başka bir tarafa çevirdi, "benim de bunu senin kadar istemediğimi biliyorsun. Ama başka şansımız yok. Kurulda çoktan bu evi hükumete geçirme konuşmaları yapıldı, kendi isteğimizle bunu Ulusal Muhafızlar'a teklif etmek ise işlerin tonunu değiştirir. Ailemizden bir samimiyet göstergesi olur."

"Öyle mi? Peki ya ben? Ben de bu teklifin bir parçası mıyım kardeşim? Yoksa ikimizden biri mi, general hangimizi tercih ederse?" Kelimeleri odanın içine düştü ve sessizlikle buluştu. Victoria dudaklarını birbirine bastırdı ve pencereden giren ışıklar, zarif hatlarını gölgelerle doldurdu.

Salonun köşesindeki berjerde oturuyordu, kıvırcık sarı saçları gevşekçe tutturulmuştu. Vişne çürüğü rengi Hint şalı omuzlarını örtüyordu, altındaki düz beyaz pamuktan elbisesi ufak bedenini hafifçe sarmıştı.

Gözlerinin önünden bir fotoğraf geçti, on altı yaşındaki Victoria'nin Versay'daki büyük kraliyet balosuna ilk girişi. Elbisesi en zarif robe à l'Anglaise tarzındaydı, dans ettiği gibi hışırdayan buzlu mavi ipek kumaştan yapılmıştı, beyaz dantel fichu ise gerdanının üzerinden sarkıyordu. Parlak gözleri tüm gece boyunca heyecanla ışıldamıştı. Aniden düşündüğü hatırayla Jimin'in kalbi burkuldu.

Tatlı küçük kız kardeşi, daima kendini gurur ve zarafetle taşıyan petit canard, minik ördek, nasıl da onu sonsuza kadar koruyup dünyaları vermek istemişti. Oysa şimdi, Victoria sadece Papa ve kraliyet ailesi tarafından Tuileries sarayının kafesine sıkışmış bir kuştu.

Ve kendi kaderi de onunkinden pek farklı değildi.

"Hey." Sesindeki yumuşaklık Jimin'in düşüncelerini bölünce, bakışlarını ona çevirdi. "Ailedeki kurnaz kişi hep sendin. Biz küçükken senin yaramazlıklarını bir türlü engelleyemediğinde Papa ne kadar sinirlenirdi, hatırla?"

Dudaklarında bir gülücük oynaşıyordu, ılık ve sevgi dolu, "Bu general nasıl biri çıkarsa çıksın, bizim gibi böyle bir sarayda büyümedi. Senin davranışlarına uyum sağlayamayacak."

O sırada, ön taraftan gelen at arabasının patırtı seslerini ve merdivenden çıkan müstahdemlerin adımlarını duydular. Kabullenici bir şekilde kafa salladıktan sonra Victoria ayağa kalkıp Jimin'in yanında dikildi. "Üçümüz her zaman olduğu gibi sırtımızı birbirimize vereceğiz. Denemeye devam ettiğimiz sürece her şey daha iyi olacak. Aile için."

Her ne kadar içten söylenmediğini bilse de, Jimin gönülsüz bir gülümsemeyle yanıtladı. Kimsenin inanmadığı sahte iyimserliği kabul etti.

Aile içindi.

⚜️

Giriş salonuna indikleri zaman, uşaklar çoktan sıraya dizilmiş bekliyordu. Geriye sadece dördü kalmıştı, başlarında onları idare eden Jin vardı. Sıcakça gülümsedi.

"Hazır mısınız? Belki biraz daha doğal gülümsemeyi denemelisiniz, efendi Jimin." dedi.

Ağır tahta kapıları açmak için ilerlediğindeyse postürünü değiştirdi, bir yandan sırtını dikleştirirken duruşunu diplomatik bir nezaket kapladı.

Ca Ira | yoonmin | [Türkçe Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin