Altı

156 21 55
                                    

Gerçekten de Chateau Rambouillet'de sihirli bir şeyler vardı. Sakin ama büyülü atmosfer, parıltılı aydınlatmalarla dolu uçsuz bucaksız yollara uzanıyordu. Resmi bahçenin önündeki kanallar ve geçitler mülkün en uç köşesine kadar yayılıyor, yemyeşil Rambouillet ormanı da uzaktan görkemli bir manzara oluşturuyordu.

Jimin kollarını uzatıp gerindi, ve serin kış rüzgarını içine çekti.

Buradaki berrak hava, etraflarında dolanan atların canlandırdığı topraksız kuru ot kokusunun belirgin bir karışımıydı. Onu anında sakinleştirip heyecanlandırdı, Paris'teki hiçbir şeyin yapamayacağı şekilde.

Önündeki beyaz aygır uyanıktı, parlak kahverengi gözlerinde yumuşak bir parıldama vardı, kuyruğunu iki yana sallıyordu. Jimin onun kafasını patpatladı ve at dokunuşuyla kıpırdanınca gülümsedi.

Beni özledin mi Buc?

Arkasını döndüğünde Yoongi'nin önündeki kısrağa çatık kaşlarla baktığını gördü. O at daha küçük ve kahverengiydi. Daha yumuşak hatlara ve etkileyici olmayan tembel bir duruşa sahipti.

Jimin sesli güldü, "Lia naziktir, yeni başlayanlar için kolay bir sürüş olur."

Yoongi ona ters bir bakış attı ve ilgisizce bol gömleğini kıvırdı. Jin bu sabah ona Jimin'in eski av kıyafetlerinden birkaçını getirmişti - gömlek, binici pantolonu ve bir çift deri çizme. Ardından da 'Efendi Yoongi homurdanmayı ihmal etmedi.' diye bildirmişti.

"Bunun sadece beni küçük düşürmeye yönelik bir egzersiz olduğunu düşünmeye başladım."

Jimin kıs kıs gülme isteğini bastırdı, ellerini önündeki aygırda gezdirmeye devam etti ve semerin sıkılığını kontrol etti. "Binicilik antrenmanı yapmak senin fikrindi. Ve tabii ki de koskoca Rambouillet dururken bunu senin şehirdeki küçük üssünde yapmayacaktık."

Yoongi bakışlarını çevirdi ve iç çekti. Önlerinde uzanan arazinin sonu gözükmüyordu, yoğun ormanın ana hatları batı tarafında kümelenmişti. Kış mevsiminin ciddiyeti, toprağın güzelliğini azaltamıyordu ve Jimin bu manzarayla zihnini dinlendiriyordu.

Evi, büyürken ona sahip çıkan yer burasıydı. Uzakta olduğunda kendisini çağıran, sessizce kalbinin nereye ait olduğunu hatırlatan yerdi.

Yoongi'ye baktı ve yorumladı, "İyi gözüküyorsun. Kıyafetler biraz bol ama kısa sürede Jin'in temin edebileceği en iyi şey buydu."

Yoongi tersledi, "Sadece itiraf et, Ulusal Muhafız üniformalı biriyle görülmek istemedin."

"Yani," Jimin kaşını kaldırdı, "özellikle kıtlık ve savaş dönemlerinde bu bölgedeki halkımızın görüşlerine daima önem verdik. Karşılığında onlar da asırlarca aileme sadık kaldılar. Her şeyden öte, eğer yeni meclisin getirdiği dengesizlikten endişe duyuyorlarsa seni burada fark etmemeleri senin güvenliğin açısından iyi olur derim."

Yoongi gözlerini devirdi ve atın semerine adımını attı, etrafına üşüşen uşakları başından savdı. Elleriyle eyeri sıkıca tuttu ve asıldı. Kısrak ürküp hafifçe kişnedi, ama sabit kaldı. Yoongi ayağını üzenginin üzerine yerleştirip sakarca tırmanıp bindi ve bacağını öbür taraftan sarkıttı.

Jimin ona yaklaştı ve inceledi, uzanıp dizgini gevşetti. "İyi duruyor. Göğsünü kaldır, rahatla, yarına daha az ağrın olur."

"Anladım. Otuz kere söylemene gerek yok." Yoongi bir bakış attı, göğsünü kaldırdı ve eyere yaslandı.

Jimin'in dudakları bir sırıtışla büküldü, "Ciddiyim, atın üzerinde iyi görünüyorsun, tam bir askerin ait olduğu yer. Belki inanması zor ama yeri geldiğinde karşımdakine de iltifat edebiliyorum." Elini Lia'nın yelesinde gezdirip indirdi.

Ca Ira | yoonmin | [Türkçe Çeviri]Where stories live. Discover now