Dokuz

112 18 19
                                    

Her askeri memurun olduğu gibi Hoseok'un makamı da Salle du Manége'in yanında, soluk kireçtaşı tuğlalı devasa tarihi yapının içindeydi. Uçsuz bucaksız loş koridorlar, fısıldayarak konuşan siyasetçiler ve suratsız üniformalı askerle her daim dolu olurdu.

Yoongi muhafızlara sessizce kafasını eğerek selam verdi, ve ağır meşe kapıyı tıklatıp içeri girdi.

Güneş alan oda, yanlarında tavana kadar uzanan kitaplıklarıyla Yoongi'nin binada gördüğü diğer odaların rahatlıkla iki katı boyutundaydı. Heybetli odanın tam ortasında, aşağılarındaki sokağı gösteren uzun pencerelerin önünde, kaşları çatılı bir Hoseok büyük antika masasında oturuyordu.

Arkasını döndü ve masanın önündeki sandalyeyi işaret etti, "Seni buralarda görmek de mi varmış."

Yoongi oturdu ve trikorn şapkasını çıkardı, "Odanı taşıdığını fark etmemişim. Önceden alt katta değil miydin?"

Bir omuz silkme, "Eh, etraftakilere biraz soruşturdum, ve teğmen general zaten işleri evinden idare ediyor. Burası yeterince boşa benziyordu, öyle değil mi?"

Yoongi dudaklarını gerdi ve kelimelerini yuttu. Hiçbir şey tesadüfen olmazdı, özellikle de bu kadar bariz bir güç gösterisi. Hoseok mecliste hep sesini belli eden birisi olmuştu, günden güne iç çatışmalar kızışırken spot ışığını üzerinde tutmuştu. İnsanların onu gittikçe daha fazla sevmeye başlaması ve bu belirsizlik zamanlarında onun ışığına tutunması şaşırtıcı değildi.

"Açıkçası, senin burada daha sık gözükmen gerektiğini düşünüyorum. Bir orduyu yönetmek sadece üslere hapsolmak demek değildir, biliyorsun. İnsanların seni görmeye ve hangi tarafta olduğunu hatırlamaya ihtiyacı var. Yani, buradaki herkesi yatıştırmaya çalışırken bana kesinlikle yardımcı olabilirdin, teğmen general sarayından çıkmıyor nasılsa..." Hoseok elini masaya çarptı, ve konuştu.

"Benlik işler olmadığını biliyorsun." Yoongi arkasına yaslanarak itiraz etti. "Üssümüzde taburlar parçalanıp dururken burada oturup sahte gülümsemeler saçamam. Eğitilmeleri gerekiyor, silahlanmaları, ve hak ettikleri şekilde doğru bir rehberlik almaları. Ki savaşmak için bir şansları olsun."

Düşünceli bir sırıtış Hoseok'un dudaklarını büktü, "Seni takip eden insanlar için siyasi gücün hiçbir önemi olmadığını mı düşünüyorsun? Hepsi sadece laftan mı ibaret?" Kuru bir gülüş, "Her zaman sana yakıştırdıkları barbarlıktan uzak olduğunu düşündüm, ama şimdi klişeyi kabullenmiş gibi gözüküyorsun..."

Yoongi gözlerini şaşkınca açtı ama yanıtlamadı. Bir anlık sessizlik içinde kaldılar,  güneş ışığı odayı doldurmaya ve koridordan gıcırtılı adım sesleriyle fısıltıların yankıları gelmeye devam etti. Saniyeler ne kadar da yavaş akıyordu, her bir detay basit ve sıradandı, ama yine de Yoongi aniden bunun sonsuza kadar sürmesini diledi. Böyle kalmalarını, ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, arkadaş olarak.

Ama nihayet Hoseok onun gözlerinin içine baktı ve sessizliği bozdu. "Söyle, Yoongi."

Yoongi kelimelere suratını buruşturarak kafasını çevirdi ve oturduğu yerde kaykıldı.

Hoseok'un sesi bir alt kademeye indi, ısrar etti. "Söyle. İstemeye geldiğin şeyi iste."

Yoongi tekrar onun gözlerinin içine baktı, "Kızı kurtar."

Hoseok'un ifadesi buz kesti, "Beklenildiği gibi, onlar için gelmişsin."

Yoongi'nin yanakları kızardı ama devam etti, "Conciergerie zindanının muhafızlarını sen kontrol ediyorsun ve şehir polisinin yeni şefiyle aynı okulda okudun. Onu kurtarabilecek tek kişi sensin."

Ca Ira | yoonmin | [Türkçe Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin