Dört

196 26 23
                                    

Mermer taşlı merdivenler, yüksek tavana kadar uzanan varaklı rokoko oymalar, ve yüzlerce parıltılı aleviyle kristal şamdanlar... Théâtre de la Porte Saint-Martin, Saint Martin Tiyatrosu görkemliydi ve Ballet de Paris'in en seçici müşterilerini bile etkilemek için tasarlanmıştı.

O gece yeni gösterinin açılış gecesiydi ve karanlık tiyatro heyecanla doluydu. Sahnedeki perdeler kapalıydı, seyirciler koridorların arasında durmuş kızarmış yanaklarıyla heyecanla bekleşiyordu.

Özel locanın balkonundan aşağı bakmak, uzaktan dünyaya bakmak gibiydi; kolayca ayrı kalıp insanların telaşını izleyebiliyordunuz.

Jimin grand cru'sundan yudumladı, dilini karıncalandıran kekremsi üzüm tanenlerinin zevkini çıkardı. Tanıdık bir yüz seçmek için altında uzanan kalabalığı incelerken parmağı bilinçsizce kristal bardağın üzerinde ritim tutuyordu.

"Provence Kontesi, her zamanki korkunç Pompadour elbisesini giymiş; Savoie'lu birinin etkisini hafife alamayız. Bu Philippe d'Orleans, meclisin en büyük destekçilerinden biridir - ilk perde arasında çıkıp kendini tanıtacağına eminim. Ve şurada Mirabeau Kontu var, eğer çıkardığı meşrutiyet masalına inanıyorsan sıkı fıkı olmak isteyeceğin kişi."

"Meşrutiyet öfkeli kitleyi sakinleştirmeye çalışmak için ezikçe bir terim, ikimiz de bunun farkındayız. Ve eğer artık başlamazsa bu aynı derecede saçma gösteriyi bırakıp gideceğim." Yanındaki ses yanıtladı, sinirli olduğu için kalın bir tondaydı.

Jimin iç çekip Yoongi'ye döndü, kadifemsi koltuğa eğildi, "Tabii, neden tenezzül ediyorsun ki. Sana göre bu sadece bir avuç bunamış aristokratın birkaç balerin için etrafta dolanması. Demek istediğim, her biri para ve nüfuzla uğraşmanıza yardım edebilecek şekilde eski rejimin güçlü bir hanesini temsil ediyor, ama hayır, sen gidip salona saklanmayı ve taburun açlıktan ölürken o işe yaramaz stratejilere kafa patlatmayı yeğlersin. Misafirim olun general, ve istediğiniz zaman kalkın."

Tırnaklarını şarap bardağına ritmik bir şekilde vurmaya devam etti. Tık, tık, tık. Her bir sesle Yoongi'nin kaşları daha da çatılırken Jimin durumdan rahatsız değildi.

"Bana hazır kaynak lazım, boş övgüler veren eski kraliyetçiler değil. Burada Kraliyet Ordusu'ndan kimseyi göremiyorum."

Jimin gözlerini devirdi, ve bardağı aralarındaki masaya bıraktı. "Bir bakalım, askerleri orduya aldığınızda, sokaktaki herhangi bir kişiye yaklaşıp sizin için ölmeye istekli olup olmadıklarını mı soruyorsunuz? Hayır, çünkü bu çok saçma. Aşinalık ve güven inşa etmeniz gerekir. Eski hanedanlar meclis konusunda kralın liderliğini gözetiyor ve senin yeni makamını merak ediyorlar. Eğer sana gelirlerse, Kraliyet Ordusunun generalleri de zaten takip edecek."

"Ama bu absürt, hepsi benim -" Yoongi oturduğu yerde kıpırdandı ve soğuk yanıtına devam etti, "benim işimin bir parçasının yeni rejime açıkça karşı gelen herkesi sürdürmek olduğunun farkında. Akrabalarını, arkadaşlarını hapse atabilirim... Bu ters, benim burada olmam, onlar gülümseyip eşlik ederken diplomatik tavırlara girmem. Sadece ters."

Jimin bu sözlerin üzerine suratını buruşturdu. Yoongi'yi incelemek için kafasını çevirdi. Bugün Jimin'in tavsiyesi üzerine üniformasını giymemişti. Jin'in onun için sipariş ettiği yeni gömlekler, Yoongi içindeyken biraz suratsız dursa da tam olmuştu. Sert bakışlarıyla sırtı dik duruyordu ve kaşları çatıktı. İkisi aynı locanın koltuğunda uç kısımlarda oturuyorlardı ve Jimin onun sığ nefeslerini neredeyse duyabiliyordu. Ve açığa çıkmış boynunda, sol yanağına doğru uzayan soluk yara izleri vardı.

İhtilal ordusunun kanlı kasabı, sıradan bir insan gibi gardını indirmişti. Neredeyse uzanıp onun o tatlı petit boynunu kırabilirdi, tam da şöyle uzansa-

Ca Ira | yoonmin | [Türkçe Çeviri]Where stories live. Discover now