On

111 17 30
                                    

Tarih kitapları her zaman katî gerçekler olarak yazılmıştır, siyah ve beyaz, tüm duygular süzülüp arındırılmış.

Tarih kitaplarında, belki de beklenildiği üzere kendilerini zıt taraflarda gördükleri türbülans zamanlarından birinde, devrimci general Yoongi ve Prens Jimin'in kaderi bir trajediyle son bulur.

1790 yılının Nisan ayının sıradan bir gecesinde, Yoongi ve Jimin Toulouse sarayının ana yatak odasında hararetli bir tartışmaya girişir. Baş uşak Jin, bağırışlar ve çığlıklar, ardından da silah sesleri duyduğunu rapor ediyor. Kendisi odaya vardığında ise alevler çoktan yerdeki sobadan sıçramış ve odadaki iki yaralıyı sarmalamıştır. Tüm uşaklar yaralanmadan binadan kaçabilir, ancak alevler hızla yayılıp gecenin sert rüzgarıyla iyice körüklenir. Yangın nihayet söndürülebildiğinde çoktan komşu üç binaya sıçramış, onlarla birlikte sarayın çoğunu kül etmiştir. Altın Salon, içindeki tüm paha biçilemez eserler ve yüzlerce gösterişli baloya şahit olan pırıltılı avizelerle birlikte, gitmiştir.

Enkazın içinde, son anda birbirlerine sırt çeviren müttefiklerin, generalin ve prensin kalıntılarını bulurlar. Lamballe Prensi'nin kimliğini belirten tek şey, parmağından kalan parçaların arasındaki mavi pırlantalı yüzük olur.

Onun ölümünün haberiyle, Penthièvre dükü olan Jimin'in yaşlı babası Paris polisi tarafından incelemeye alınır; ancak nihayetinde Chateau Rambouillet'de hapsine karar verilir. Orada ömrünün son altı yılını geçirir, yanında aile uşağı Jin ile birlikte.

Kaptan Namjoon piyade generali olur, Yoongi'nin makamına geçer. Namjoon uzun ve şanlı bir hayat yaşar, önce devrimci meclisin parçalanmasıyla azat edilir, sonra Napolyon Bonapart döneminde Fransız ordusunun büyük amiralliğine terfi etmek üzere Paris'e döner.

Victoria de Bourbon kurtulmak için çeşitli asilzadeler arasında sürüklenir, nihayetinde Philippe Orleans ile tanışıp evlenir. Bir oğlan dünyaya getirir, Louis Philippe Orleans. Napolyon'un imparatorluğu bitince üçü tekrar Paris'e döner ve Victoria'nın oğlu Fransa'nın kan hakkıyla seçilen son kralı olur. Victoria, Bourbon ve Orleans ailelerine ait mezarlık mahzenini restore ettirir, ve kardeşi Prens Jimin'den kalanları oraya nakleder. Kendisi de ölünce onun yanına gömülür.

Tarih kitaplarına göre bu hikâyenin sonu böyle – siyah beyaz, duygusuz, ruhsuz. Tüm kahkahalar ve göz yaşları, hasretler ve özlem, hepsi susturulmuş bir şekilde.

Ancak tarih kitapları, geçmişe bir anlam katabilmek ve olayların mantıksal ilerlemesiyle rahatlayabilmek için yaşayanlar tarafından biçimlendirilen hikâyelerden başka bir şey değil. Oysa geçmiş genellikle bir anlam ifade etmese bile, hislerimiz çoğunlukla karışık ve mantıksız olsa bile, kontrolümüz dışındadır.

Tarihçilerin inanmamızı istediklerinin aksine, dünya zihnin kovalamacasından başka bir şey değildir ve siyah ile beyaz arasındaki bütün karışık duygular bizi biz yapan şeydir.

Devrimci general Yoongi ve Prens Jimin'in hikayesi kaydedilenlerden çok daha farklı gelişmiş olabilirdi. Belki de, aslında şöyle bir şeydi:

Karanlık, soğuk ve nemli.

Toulouse sarayının dışındaki sokak sessizdi, sokağa sıra sıra dizilmiş evlerden gelen soluk ışıklar çakıl taşlı kaldırımları aydınlatamayacak kadar uzakta kalıyordu.

İkisi birlikte başları öne eğik ve çehrelerini gizleyen yıpranmış pelerinlerle sarayın kapısından sıvıştılar.

Her bir adım atmasıyla, Jimin ceketinin cebindeki tabancanın ve kemerinin kenarındaki küçük hançerin ağırlığını hissediyordu.

Ca Ira | yoonmin | [Türkçe Çeviri]Where stories live. Discover now