eleven; "why don't you recognize i'm so rare?"

10.7K 1.1K 836
                                    

bir onceki bolumun yorum sayisi hayal kirikligina ugratti beni.. umarim bu bolum yasamayiz bunu cunku her yazar gibi yorumlariniz sayesinde yeni bolumleri yazabiliyorum yani ilhamim sizsiniz tamam mi anladiniz iste 🥺

iyi okumalar

-

"on bir; senin adınla çağırılan bir çiçeğe aşık oldum. şimdi, kollarımda yıldız ışığı gibi parlak olan imkansız aşkımın ışığı koyulaşıyor."

Parmaklarım kavradığım kalemi amaçsızca hareket ettirirken farmakoloji hocamızın yüksek sesine kulak verdim. Otuz dakika süren dersimize gireli henüz birkaç dakika olmuştu. Sabahın sekizinde bu dersi işliyor olmak eziyet gibi gelse de bir yandan konuşmasını dinlemeye çalışıyor bir yandan da yaklaşan sınavlarımı düşünüyordum. Saçlarına düşen aklara rağmen krem rengi etek takımıyla yaşını göstermeyen öğretmenimiz tahtaya konu başlıklarını yazarak sınav tüyosu verirken ben, odaklanarak her dediğini not almayı deniyordum. Fakat sağımda Jimin ve solumda Kim Taehyung varken odaklanmak kelimesini kullanmam biraz absürt kaçıyordu. Jimin bulduğu her fırsatta ona laf sokuyor, Taehyung konuşarak karşılık verme zahmetinde bulunmadan ona orta parmak çekiyordu. Haliyle Jimin üzerine atlamak için yaptığı her hamlede benim tarafımdan engellenmek zorunda kalıyordu ve sonuç olarak, onunla uğraşmaktan tahtada yazılan sınav başlıklarını kağıda geçirsem bile öğretmenimizin ek olarak söylediklerini yazamamıştım.

"Jimin, yeter." Uyarımı umursamayan arkadaşım gözlerini devirdi.

"Yetmez Jeongguk. Şunun rahatlığına baksana. Arkamızdan atıp tutmamış gibi yanımızda oturuyor ve özür dilemek yerine o-o aptal parmağını gösteriyor. Terbiyesiz."

En arka sırada oturduğumuz ve fısıltıyla konuştuğumuz için Bayan Choi bizi duymuyordu. Bunun için sevinsem de sesimizi duyduğu an bizi sınıftan kovacağını bilmek gerilmeme neden oldu. Kovulmamak adına sakinleşmesi için Jimin'in sarı tutamlarını okşadı parmaklarım. Kafasını elime yaslayan minik kedim, Jimin, yavaş yavaş sakinleşirken odağı öğretmenimize döndü. Çenesi sıranın üstünde birleştirdiği kollarına dayandı. Ben de bir süre saçlarını okşamaya devam ettim ve gözlerinin kapanıp hafif bir uykuya dalışını gülümseyerek izledim. Park Jimin uyurken bir melek gibi gözükse de uyanık olduğunda herkese diş söktürürdü. Bu, çevremiz tarafından bilinen bir gerçekti. Herkes onu severdi fakat ters anına denk gelmek istemezdi.

Düşüncelerim derinleşmeden ense saçlarıma dolanan parmaklar onun varlığını hatırlattı bana. Kemikli ellerinin hissiyatıyla içim titredi. Yüzüklerinin soğukluğunu saç diplerimde hissettim. Bakışlarımın kendisine dönmesine izin vermeyen bedeni ve ferah kokusuyla dibimdeydi. Şimdi, parmakları ilk gün ki gibi bedenimi esir almışken ve nefesi yakınımdayken dejavu hissini tadıyordum. İlk yan yana gelişimizde konuşturduğu küstah davranışlarının aksine derin iç çekişini duydum.

"Ne yazık, sabah yıldızları yüzünden yıldız çiçeğinin kokusuna doyamadan öleceğim."

Ardından anlamadığım birkaç söz döküldü dudaklarından. Ne olduğunu sorsam bile cevabını alamayacağım için sustum ve burnunun boynumda konaklamasına izin verdim. Dün öğrendiklerimden sonra ona karşı tüm tabularımı yıkmış gibiydim. Kim Taehyung, bu gencecik yaşında omuzlarında binlerce yükü taşırken ben yüreğinde derin yaralar açmış yüklerinin ağırlığını az çok anlamaya çalışıyordum işte. Onun aksine empati kuruyor, işlerini kolaylaştırmak istiyordum. Bundandır ki onun çekimine boyun eğmiş, yazgımı ellerine bırakmıştım. Çünkü ne olursa olsun biz aynı trenin yolcusuyduk. Nereye giderse oraya gidecek, her zaman bir adım gerisinden onu takip edecektim.

Belki de o beni takip edecekti.

"Arkanızdan konuşmak istemedim Jeongguk. Başkasının arkasından konuşmaktan hoşlanmam, bunu yapmak istesem bile vakit bulamam." Sessiz konuşurken bile boğuk çıkan sesi tüylerimi ürpertti. Derin bir nefes alıp verdim ve başarısız olacağımı bilsem de ses tonunu es geçmeye çalışarak söylediklerine odaklanmayı denedim.

who dat jk? | taekookWhere stories live. Discover now