three; "don't even wanna call you baby"

11.7K 1.4K 835
                                    

"üç; patladı ve çığlık attı hapsedilmiş tutkular, ya takip et beni ya da kaç benden."

"Jeongguk!"

Adımın okul koridorunda yankılanmasının hemen ardından omuzlarımı saran minik kollar, biliyordum ki en yakın arkadaşım Park Jimin'e aitti. Her sabah beni böyle karşılamaktan asla bıkmazdı. Hızlı kullandığı kelimeler bütünü tatlı aksanıyla birleşip beni güldürür, erken kalkmanın verdiği huzursuzluğu da böylece üstümden atmamı sağlardı. Zaten okulda bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ve tatlı gülüşleriyle tanınan bir oğlandı Jimin. Sosyaldi. Gün içerisinde sayamayacağım kadar çok kişiyle konuşur, rehberlik servisinin yürüttüğü her etkinliğe adını yazdırırdı. Bazen etraflıca düşündüğümde, onun gibi olmak isteyen yanımı susturmam zor olurdu.

"Günaydın şeker adam. Saçlarının rengi gittikçe açılıyor, bilmem fark ettin mi?"

Saçlarımı karıştırmasının yanında kulak zarıma zarar verecek kadar yüksek çıkan sesi, kaşlarımı çatmama sebep oldu. Hassas kulaklarım vardı ve Jimin gibi yüksek sesle konuşan bir arkadaşımın olması bazen delirtiyordu beni. Zaten bu sabah diğer günlere nazaran biraz daha huysuz hissediyordum. Yine de başımı sallayarak onayladım arkadaşımı. Ardından sessiz bir günaydın mırıldanması verip onunla birlikte Farmakoloji dersinin işlendiği amfiye doğru ilerlemeye devam ettim. Başımda inanılmaz bir ağrı vardı. Dün gece video oyunlarıma yine ve yine kendimi kaptırmış çok geç bir saatte yatağa girmiştim. Tabi uykuya dalma zamanımı saymıyorum bile, saatlerce yatakta dönüp durmuştum.

"Kırmızıya boyatmam hataydı. En kısa zamanda kahveye döneceğim."

"Hata mı? Isırırım kafanı." Kızgın çıkarmaya çalıştığı sesi sınıfa girmek üzereyken beni güldürdü. Jimin bu sefer de güldüğüm için bana tekrar söylenmeye başlarken inat ederek gülüşümü durdurmadım. Fakat sonradan fark ettim ki, yüksek sesle konuşan sınıf arkadaşlarımın gürültüsüyle dolup taşması gereken sınıf sessiz bir halde durulmuş bize bakıyordu. Dersin hocası Bayan Cho ikimize gözlüğünün üstünden ters bir bakış attığında fazlasıyla geç kaldığımızı nihayet anlamıştım.

Ah, erken geldiğimi zannediyordum fakat saatime bir kez bile bakmayarak büyük hata etmiştim.

İkinci hatamı bile isteye, sınıftaki öğrencilerde göz gezdirerek yaptım. Çoğu kişi Jimin'i ve beni boş bakışlarla izlerken, bir kişi tüm merakıyla göz bebeklerimin ela irisleriyle buluşmasını bekliyor gibiydi. Beklediğini yaptım fakat umduğu gibi korkarak değil. Meraklı bakışları korkusuz göz temasımla anlamsız boş iki küreye dönerken kaşlarını çatması onu bir kaşık suda boğma isteğimi körükledi. Eminim korkup gözlerimi kaçıracağımı düşünüyordu. Tartışmasız, sinir bozucu bir insandı.

Jimin daha fazla beklemeden profesörün önünde eğilip kısık bir özür diledi ve öylece durup düşünen beni de yanında çekiştirdi. Kim Taehyung'un en arka sırada oturuyor olması ve yalnızca onun yanındaki iki sıranın boş olması evrenin bana bir oyunuydu. Her şey harika gidiyordu, evet. Neyse ki Jimin sınıfın dik merdivenlerini hızlıca çıkıp onun yanına benden önce davranarak oturmuş ve hayatımı kurtarmıştı. Eminim yanına otursaydım kendimi tutamayıp yüzüne bir yumruk atardım. 

Ona olan sinirimi anlayamadım. İçimde öyle bir öfke vardı ki, sadece söylediği kaba sözlere karşı olan bir his değildi bu. Kim Taehyung'un bana bir zararı dokunmamıştı. Bu zaman kadar hiç konuşmamış, bakışmamıştık. Yalnızca haftada bir kez farmakoloji dersi yüzünden aynı ortamda bulunurduk. Zaten kokumdan iğrendiği için o da benden uzak duruyor olmalıydı ki bir kez konuşmayı düşünmemişti. Konuşmasını da istemiyordum. Onun belalı bir tip oluşu, benden uzakta olsun da ne yapıyorsa yapsın mantığını düşündürüyordu.

who dat jk? | taekookWhere stories live. Discover now