17. Bölüm: Benim Yıldızım

669 90 72
                                    

"Ya yemin ediyorum sıçmışsınız eve bu ne hal ya?!"

Savaş sinirle Kerem ve Deniz'e çemkirirken onlar Savaş'ın karşısında kedi yavrusu gibi duruyorlardı.

"Sadece iki saat yoktuk. İki saat. Bu evi iki saatte nasıl bu hale getirdiniz?!"

Kerem Deniz'i işaret etti gözüyle. "Aha bu salak yaptı. Ben dedim ona sofra bezi serip yiyelim diye. Dinlemedi."

Deniz gözlerini şaşkınca açtı. "Yalana bak!" dedi sondaki a'yı uzatarak. "Eve kediyi de ben aldım zaten değil mi?!"

Kerem dudağını büzdü. "Ama açtı."

"Ama kaçtı."

Çınar ayağa kalktı. "Ay yeter. Siz toplayacaksınız her yeri. Yarın sabaha kadar pırıl pırıl olacak her yer. Hadi."

"Ama-"

"Ama falan yok. Kalkın hadi iş başı."

"Kerem yüzünden ama."

Çınarlar atışırken ben gülmeme engel olmaya çalışıyordum. Olay şu: Biz gelene kadar Kerem ve Deniz sipariş ettikleri yemekleri yemeye başlamışlar. Televizyonu açıp yere oturmuşlar başlamışlar yemeye. Kerem eve kedi almış siparişi içeri alırken bunlar kediyi unutmuş. Kedi her yeri dağıtmış. Mutfaktaki kavanozları devirmiş kavanozdan dökülenlere basıp evde yürümüş her yer pati izi, havuza girmiş, etrafa sıçmış, kirli kirli sallana sallana bir de üstüne bizimkilerin yemeğine girmiş. Bunlar kediyi çıkarmak isteyince kedi kaçmış. Bizimkiler de kedinin peşine vermiş. Onu yakalamaya çalışırken ev daha da dağılmış. Yani ev bir hayli savaş alanına dönmüş durumda. Savaş da düzeni seven bir insan olduğu için evi görünce haliyle sinir küpüne dönmüştü. İşin başka bir tarafı kediyi Savaş çıkardı ve kedi Savaş'ın üstüne de dışkısını bırakmıştı. E haliyle Savaş çıldırdı tabii.

Kerem ve Deniz oflaya puflaya etrafı toplamak için işe koyulurken biz de üstümüzü değiştirmek için odalarımıza çıkmıştık. Dolaba kısa bir göz gezdirişin ardından gözüme kestirdiğim kıyafetlerim üzerime geçirdim.

Saçımı dağınık bir topuz yaptıktan sonra yatağıma oturup derin bir nefes aldım. Fazlasıyla yorucu bir gün geçirmiştim. Düşünmekten de bir hayli yorulmuştum.

Eskiden bir derdim oldu mu gece yıldızları izlerdim. İyi gelirdi. Ne zamandır sessizce izlememiştim yıldızları. Belki iyi gelirdi. Ayağa kalkıp cama doğru ilerledim. Bahçede Kerem ve Deniz'in temizlik yaptığını görünce bahçeye gitmenin pek de iyi bir fikir olmadığını fark etmiştim. Başımı kaldırınca evin çatı katı olduğu geldi aklıma. Bence yıldızları izlemek için güzel bir alan.

Aklıma gelen bu fikirle vakit kaybetmeden odamdan çıktım. Merdivenlerden yukarı çıktığımda karşıma çıkan minik kapıyı sessizce açıp çatıya çıktım. Belli bir alan düz, etrafı yavaş yavaş eğim alan bir çatıydı. Oturulacak yeri vardı. Kapıyı kapatıp çatının arka kısmına baktığımda kaşlarımı kaldırdım. Burada Çınar'ı görmeyi beklemiyordum elbette. Bir kaç minder ve puf koyduğu yerde sırtını dayamış gözlerini kapatmış uzanıyordu. Uyuyor muydu yoksa? Burada mı?

Ses çıkarmamaya dikkat ederek yanına doğru parmak uçlarımda ilerlemeye başladım. Yanına vardığımda çömelip uyuyup uyumadığını kontrol ettim. Elimi yüzünün önünde sağa sola salladım. Tepki yoktu. Uyumuştu sanırım. Ses çıkarmamaya özen göstererek izlemeye başladım. Hayır yıldızları değil. Onu. Gözlerini, yüz hatlarını, kirpiklerini... Garip biriydi Çınar. Bugün başta ilgili, sonra hiç tanımıyormuş gibi soğuk buz gibi; ardından tekrar ilgili... Her an farklı bir şekilde davranabiliyordu. Bu da onu anlamamda bir hayli zorluk çıkarıyordu bana.

KARANLIK ÖĞRENCİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin