4. Bölüm

9K 691 203
                                    

Sabah gözlerimi açtığımda, dünün aksine kale ve bahçe çok sessizdi. Akşamki eğlenceden sonra insanlar hâlâ uykuda olmalıydı. Bir saat süren sporumu odada yaparak saçma elbiselerden birini giydim ve mutfağa indim. Kahvaltı saatini kaçırmıştım çünkü terimin soğumasını istememiştim.

Mutfakta çalışan kızlar ve başlarında onlara emirler yağdıran orta yaşların sonunda bir kadın vardı. Benim içeriye girmemle sessizlik oluştu. Hiçbiri İngilizce bilmediği için sadece gülümseyerek yiyeceklerin olduğu bölüme gidip bir somon ekmeği aldım. İçine tuhaf görünümlü peyniri koyarak tabureye oturup yemeğe başladım. Kızlar şaşkınlığını atmış olacaklar ki içlerinden adının Lili olduğunu duyduğum pembe elbiseli diye aklımda kalan kız, bakır bir bardağa çay doldurarak bana uzattı. Oldum olası bitki çaylarını hiç sevmezdim. Burada da siyah çay tüketmiyorlardı. Resmen çaysızlık krizim tutmuştu. Türk kahvesi de doğal olarak yoktur diye düşünüp mecbur bitki çayını aldım ve içmeye başladım. Yüzümü buruşturarak içmeye devam edince, yaşı büyük olan kadın bana çay getiren kıza kızmaya başladı. Şimdi ben derdimi nasıl anlatabilirdim diye düşünürken Ewan'ın mutfağın kapısında sesini duydum. Hemen yerimden kalkıp mutfaktan çıktım ve Ewan'ın kolundan tutarak mutfağa çekiştirdim. Şaşkınca mutfağa gören Ewan ile kadınlar oldukça gerilmişti.

"Şimdi söylediklerimi çevir. Siyah çay veya kahve çekirdeği var mıymış?" Ewan şaşkınca bakmaya son vererek bir tepki gösterdi ve kahkaha atmaya başladı. Mutfaktaki diken üstünde olan kızlar, onun kahkahasıyla biraz gevşemişlerdi.

"Gerçekten bir leydi değilsin değil mi?" Diye sorduğunda ben de gülümsedim. Sonunda anlamıştı.

"Türk'üm ben. Başka bir şey değil" dedim.

"Seni tanıdıkça diğer Türk'leri oldukça merak ediyorum."

"Hadi çevirsene" dedim sabırsızca.

"Tamam çeviririm ama bana bir iyilik borçlu olursun" dediğinde kafa salladım.

"Eğer istediklerim varsa o zaman iyilik borçlu olurum" Şu an bir bardak çay için her şeyi yapardım. Ewan dediklerimi çevirdiğinde, kızlar telaşla kileri karıştırmaya başladı. Uzun uğraşlar sonucu bir kavanoz siyah çayı eline aldığında, resmen zıplayarak kıza yaklaşıp elinden kavanozu çektim. Kapağını açıp kokladığımda gülümseyerek kıza baktım ve tencerelerin olduğu kısıma ilerledim. Bu zamanda cam veya porselen kullanılmıyordu. Belki başka ülkelerde kullanılıyordu ama bu kalede, bakır bardaklar ve tabaklar vardı. Tencereleri karıştırıp çaydanlığa en benzeyen iki tane kabı aldım ve birine su doldurup yanan ocağın üzerine koydum. Diğerine çaydan ekleyip mutlulukla tabureye oturdum.

"Söyle rahatsız olmasınlar işlerine devam etsinler. Sen de gidebilirsin" Ewan söylediklerimle gitmek yerine yan tabureye oturup benim gibi beklemeye başladı.

"O kadar heyecanla yaptığın şeyi içmeden gideceğimi düşünmedin herhalde" diyerek kollarını bağlayıp oturmaya devam etti. Onun varlığında mutfaktaki tüm kızların sakarlığı tutmuştu. Su kaynayınca gidip çayı demledim ve tabureye geri dönüp oturmaya devam ettim.

"Ee daha ne kadar bekleyeceğiz?" Kolumdaki saatime bakıp cevap verdim.

"15 dakika yeterli" Ewan'da saatime bakıyordu.

"O kolundaki bir saat mi?" Şaşkınca sorduğu soruyla göz devirdim. Alışkanlık gereği sürekli saate bakıyordum.

"Evet son teknoloji dünyada sadece bir tane var" dediğimde Ewan'ın az önceki tatlı gülümsemesi sönmüştü. Cevap vermesini beklemeden ayağa kalkıp bardakları hazırladım. Bir bardakta albaya götürecektim. Çay demlenince bardaklara koyarken Ewan'a seslendim.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Where stories live. Discover now