🌧 Yağmurlu 🌧

32.9K 1.9K 172
                                    


Ahsen Aden Alkan

İnsanın anne ve babası ölü de olsa onun icin en güvenli yer,yine onların yanı oluyor.
Toprak bedenleri ayırsa da, ruhlar her zaman beraber olmaya devam ediyor.

İşte bu yüzden birbirlerini seven insanların bedenleri değil, ruhları bağlanıyor birbirine. Bir vakit sonra birinden birinin bedeni ayrılsa da yanından, diğeri onu ruhu ile sevmeye devam ediyor.

Bu yüzden sevmek/sevda ruhun işidir, bedenin değil. Çünkü biliyor ki insanoğlu; bedenler fani,lakin ruhlar ebedidir.

Sadece 4 yıl önce hem bedenen, hemde ruhen,yanımda olan anne ve babam şimdi ise sadece ruhen yanımdalar.

Bazen hatırlatıyorum kendime.
Ben yalnız değilim. Çünkü onlar benim ruhumla beraberler. Onlar beni hiç bırakmadılar.

Belki şimdi mezarlarından temelli olarak ayrılmak zorunda kalsam da, her nereye gidersem gideyim onların ruhu da benimle beraber gelecek, ve ben yine yalnız olmayacağım.

Yinede bedenimde taşıdığım kalbim, bu yaşanacak ayrılık için can yakacak derecede sızlayıp, ağrıyor.

"Keşke gitmeye mecbur olmasaydım.
Keşke sizi hiç bırakmasaydım. Ama mecburum. Şimdi gitmezsem eğer bir daha hiç gidemem. O zaman da dayanamam yaşanacaklara"

İkisinin mezarının ortasında boşlukta oturuyorum. Başım, annemin mezarının başındaki tahtaya yaslı, ellerim ise babamın toprağını okşuyor. Sanki hiç ölmemişler de, beni aralarına alıp sıkı sıkı sarılmışlar gibi hissediyorum. Bu histen ayrılmak ve gitmek zorunda olmak, beni dermansız dertlere sürüklüyor.

"Keşke bir mucize olsa anne. Keşke biri gelse, tutsa sıkı sıkı ellerimden ve kurtarsa beni."

Dudağımın kenarı ile güldüm bu sözlerime"Senin bana küçükken anlattığın masallardaki Beyaz Atlı Prens gibi anne. Sen ne zaman bana bu hikayeyi anlatsan babam gelir, 'kızımın tek prens'i benim' derdi. Sende gülerdin ve 'sen onun kralısın İhsan. Prens'i vakti geldiğinde bulacak kızımızı' derdin. O zamanlar çocukluk işte, hep merak ederdim kim oldugunu, ne zaman geleceğini. Keşke gerçek hayat da masallar gibi masum olsaydı."

Ağzımdan çıkmak için çırpınan hıçkırıklar, birbirine bastırdığım dudaklarımı titretiyordu. Daha söylenecek çok sözüm, edilecek çok sohbetim vardı. Ama şimdi gitmem gerekiyordu.

Kapattığım gözümden dökülen yaşlar, belki de burda dökülen son damlalardı.

O anda yanağımda hissettiğim ten ile hızlıca açtım gözlerimi. Karşımda 4 yaşlarında,sarı montlu bir oğlan çocuğu duruyordu. Ellerini yanağıma koymuş, minik parmakları ile gözyaşlarımı silmeye çalışıyordu.

GÜNEŞİN SON IŞIKLARI Where stories live. Discover now