3. Gün

6.7K 358 22
                                    

 Lütfen bunun sadece kurgudan ibaret olduğunu ve istersem üç gözlü insanların bile olabileceğini unutmayınız.Rüya neden bu kadar kolay kapılıyor gibi düşüncelere gerek yok bu sadece hayal gücünden ibaret.

Mete'nin Rüya'ya aldığı kıyafetleri multimediada bulabilirsiniz, resimdeki kız Rüya değildir. Sadece kıyafetlerinden ibaret.  :)

"Rüya? Rüya kalk hadi açık büfe var!"

 Kulaklarım Mete'nin huzurverici sesiyle dolmaya başladığında uykulu göz kapaklarımı yavaşça kaldırdım. Karşımda yeni tıraş olmuş üstüne üstlük tahminimce sabahın köründe alışverişe gitmiş Mete duruyordu. Dün akşam ki acı dolu kıvranışlarında ben kesinlikle endişe havuzunda yüzmüştüm, üstüne bir de burnu kanayınca tedirginlikten dolayı aynı çığlıklar benden çıkabilirdi.  

Mete her şeyi çok fazla boş veriyor, eşyalarından fazlasını bile.

"Rüya kalk dedim hadi!"

 Yataktan doğrulduktan sonra elimi sarı saçlarımdan geçirip karıştırdım. Ufak bir esneme faslından sonra yataktan kalkıp banyoya gittim. Adeta yürüyen ölü gibiydim, üstelik konuşmayan. 

 Banyodaki kısa süreli işlerimden sonra dışarı çıkıp hala daha gözlerini bana dikmiş ve aynı zamanda altın değerindeki gülüşünü sunan Mete'ye bende gülümsedim. Sabah sarhoşluğumun sebebi tam karşımda, topla kendini Rüya!

"Sana bir kaç parça eşya aldım" Tam ağzımı açıp itiraz edecekken Mete yenilgide ustalığa kadar gelmiş beni ve içimdeki Rüya'yı susturdu.

"Sakın tek kelime etme. Bunları giyip burdan çıkmak için beş dakikan var yoksa açık büfeyi kaçıracağız"

 Üstüme fırlattığı poşetten beyaz ince bir üst, mavi üzerinde desenleri olan tül etek ve kahve kemer çıktı. Poşetin içinde duran diğer küçük poşeti açtığımda ise iç çamaşır kaynıyordu, bu beni utandırmıştı. Mete'nin sabahın köründe gidip benim için iç çamaşır seçip alması, üstüne üstlük bedenimi bulması kesinlikle utanç vericiydi!

"Buna gerek yoktu" Adeta gülümsemesini beni yenilgiye uğratmak için kullanıyordu, bu savaş silahından başka bir şey olamazdı.

"Şunları giy ve benimle gel" İtiraz etmenin bir anlamı olmayacağını üç günde tamamen kafama kazımıştım.

 Yatağın üzerindekileri alıp banyoya gittim ve iç çamaşırlar arasında hoş bulduklarımla beraber aldığı kıyafetleri giydim. Dağınık sarı saçlarım için dün akşam bileğimde unuttuğum tokamı kullandım ve topuz yaptım. Tek dileğim bunların ucuz ve değersiz kıyafetler başka bir şey olmamasıydı.

 Asansörle giriş katına indikten sonra sağ taraftan büyük alana, ordan da arka kısımdaki bahçeye geçtik. Açık büfenin kapanmasına az kaldığı için bizim gibi bir kaç tembelden başkası yoktu.

"Bu taraftan" Mete'nin uzattığı eli tutup verdiği komutla işaret ettiği, ve tabi şuan beni sürüklediği, yere doğru yürüdüm. Açık büfeyi en az Mete kadar seviyordum, sevmek ne kelime bayılıyordum!

 Tepsi alıp tabak ve çatal bıçak koyduktan sonra açık büfe boyunca ilerlemeye başladım. Benim eziyet ederek parçalara ayırdığım domatesler burada farklı şekilllerde kesilmişti.

 Tabağımı peynirden tut domatese, zeyinden tut reçele kadar her şeyle donatır donatmaz Mete'nin benden önce gidip yerleştiği masaya doğru yürüdüm.

"Sosis sevmez misin?" Kafamı hayır anlamında salladım.

"Pek aram iyi değil" Anlıyorum dercesine kafasını salladı ve önündekileri süpürmeye başladı. Yemek yerken bile suratındaki mutluluğu belli eden ifadesine bayılıyordum. Çok az insanda gördüğüm bu mutluluk gözlerine bile yansıyordu, gözleri adeta ışık tutulmuşçasına parlıyordu.

Sadece Bir HaftaWhere stories live. Discover now