eight

1.4K 175 33
                                    

-

"Size söylediğim hiçbir şeyi polise anlatamazsınız, değil mi?" diye sordu, kaşlarını o kadar kaldırmıştı ki eğer saçları eskisi gibi olsaydı onların arkasında saklanırdı.

"Hayır, anlatamam, ama seni yanlış şeyi yapmaktan vazgeçirmeye yükümlüyüm." diye cevapladığımda kaşlarını indirdi, alnındaki çizgiler yumuşakça kayboldu.

"Bu... Benimle alakalı değil." dedi bakışlarını başka bir tarafa çevirirken. Göz göze geldiğimiz zamanlar çok nadirdi ve sadece birkaç saniye sürüyorlardı.

"Ne ile alakalı?" dedim ilgisini çekmek için öne doğru eğilirken, dalmış gibi görünüyordu.

"Sanırım... Galiba biri annemi takip ediyor." dedi. Ses tonuyla bakışları farklı şeyler söylüyordu.

"Nasıl yani?"

"Siyah bir araba var. Ne model olduğunu bilmiyorum ama aynı arabayı birkaç kere evimizin önünde gördüm. Annem dışarı çıkarken. Annem eve gelirken." alt dudağını sertçe dişleri arasına aldı, kanayacağından endişelendim ama bir şey söylemedim.

"Bu seni korkutuyor mu?" diye sordum göz göze geldiğimizde. "Eğer korkutuyorsa, bunu polise sen söylemelisin."

"Sanmıyorum... Bence benimle ilgisi yok. Annem yanlış işlere kalkışmış olabilir, belki ona göz dağı vermek istiyorlardır? Bilmiyorum. Bilsem de polise gitmezdim, onun da biraz korkması gerek." dedi, gözleri kararmıştı. Yine sinirlenmişti. Kate Seaver'ın adı ne zaman konuşmalarımızda geçse sinirleniyordu, ki bu her diyaloğumuz demekti.

"Belki arabanın sahibi sizin sokağınızda yaşıyordur?" diye sordum. Kate korkunç biriydi ama ülkemizde yasalar ve kurallar vardı, göz göre göre Gabrielle'in annesini ateşe atmasını izleyemezdim. Bu benim de suçum olurdu. Benim ve Gabrielle'in.

"Hayır, hayır. Şu ana kadar arabayı gördüğüm her zaman motoru çalışıyordu. Sürücüsünü göremedim ama araba her zaman çalışıyordu." dedikten sonra ellerine baktı. Tırnaklarını kemirip kemirmeyeceğine karar vermeye çalışıyor gibiydi.

"Bir tesadüf olmadığından emin misin?" diye sordum ama cevaplamadı. Tekrar dalıp gitmişti, bakışlarını ellerinden kaldırmıyordu. Bir süre boyunca sessizce oturduk. Beyninin içinde neler döndüğünü merak ediyordum. Çok düşünüyordu. Çok düşünmek her zaman iyi değildi, hele onun yaşındaki bir çocuk için.

"Gabrielle," dedim, ardından tereddütle elimi dizine yerleştirdim. Onu korkutmak ya da germek istemiyordum, bu yüzden dokunuşumu oldukça hafif tutmaya çalıştım. Hayatında yeteri kadar korkmuştu, daha fazlasını ona yaşatmaya hakkım yoktu.

Başını iki yana salladı, sonunda dünyamıza geri dönmüş gibiydi. Dizindeki elime bakmadan gözlerini benimkilere kenetlediğinde bakışlarındaki boşluğu gördüm. Aklı başka bir yerdeydi.

"İyi misin?" diye sorduğumda başıyla onayladı.

"Adınız ne?" diye sordu. Hazırlıksız yakalanmıştım, ağzımdan çıkan ufak 'ha' sesine engel olamadım.

"Pardon." dedim elimi çekip geri yaslanırken. "Efendim?"

"Adınız ne, Doktor Callahan? Bunu tanıştığımız günden beri merak ediyorum ama internette hakkınızda araştırma yapmaya utandım." dedi yumuşakça gülümserken. Gülümsemesinin gerçekten gözlerine ulaşması beni şaşırttı.

"Valerie. Adım Valerie, ama genelde Val derler. Valerie büyükannemin ismiydi ve bana çok ciddi geliyor." dürüstçe cevapladığımda gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı, dudakları keyifle kıvrılmıştı.

"Valerie Callahan? Hoşmuş." dedi gülümsemeye devam ederken.

Kendime engel olamadım ve ufak bir gülümsemenin dudaklarıma yayılmasına izin verdim.

-

"the sunshine riptide, you came in like a wave when i was feeling alright. the sunshine..."
|
"günışığı akıntısı, ben iyi hissediyorken bir dalga gibi geldin. günışığı..."
|
-fall out boy, sunshine riptide

favori karakteriniz kim?

sunshine riptide |gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin