eleven

1.2K 157 8
                                    

-

Bağırışlar, çığlıklar, bir bardağın kırılma sesi, küfürler, arka planda son ses açılı olan James Bond filmi, sert bir tokat, bir çığlık, bir tane daha.

Titreyerek uyandı. Sonu gelmeyen kabuslardan başka bir tanesiydi. Kate Seaver'ın bağırışları beyninde yankılanıyordu.

"İşe yaramaz!" diye bağırıyordu.

"Sen ne berbat bir çocuksun?"

"Neden normal bir erkek olamadın ki?"

"Neden kendini bir kıza çevirmeye çalışıyorsun? İlgiye bu kadar mı ihtiyacın var?"

Başını iki yana salladı. Gitmişti. Kate gitmişti, bir daha asla geri dönmeyecekti. Bir daha asla ona vuramayacak, bağıramayacak, azarlayamayacaktı.

Gece lambasını yakarak yataktan kalktı ve masaya doğru yürüdü. Saat 3'ü geçiyordu. Uyuması gerekiyordu. Okula gitmezse atılabilirdi, haftalar geçmişti. Okuldan atılmayı umursamıyordu, hayır, ancak başka türlü nasıl yaşayacağını bilmiyordu. Annesi onu her şeyden uzaklaştırmıştı ve yapabileceği tek şey başının çaresine bakmaktı.

Gözleri aynadaki yansımasına takıldı. Gözlerinin altı şişmiş, mor izlerle donatılmıştı, yanakları iyice çökmüş ve elmacık kemikleri iyice ortaya çıkmıştı, yeni yeni uzamaya başlayan saçları kafasının üstünde bir topak gibi duruyordu.

"Sen kimsin?" diye mırıldandı kendi kendine. Aynadaki kişiyi tanımıyordu. Kendisini tanımıyordu. Çirkindi. Neden bu kadar çirkin olmak zorundaydı ki? Daha güzel olsaydı onu severler, umursarlar mıydı?

Valerie Callahan umursuyordu. Belki de umursamıyordu. Bilmiyordu. Umursamasını isterdi çünkü o umursuyordu. Yıllardır hayatına giren ilk kişiydi ve sadece doktor oluşu canını yakıyordu. Psikiyatristi olduğu için onu umursuyordu, daha fazlası yoktu. Onun ilgisine muhtaçtı. Bunu fark ettiğinde kendinden nefret etti.

Adımlarını yatağına yönlendirdi ve yatağın altındaki kilitli kutuyu çekip çıkardı. Kate Seaver'ın karşısında yetersiz bir önlemdi.

"O yok." dedi titreyen parmaklarıyla boynunda asılı anahtarı kavrayıp kilidi açarken. "Beni engelleyemez."

Kutuyu açtığında gece lambasının loş ışığı altında içindekiler gözüktü. Turuncu ilaç kutusunu eline aldı.

Yanlış zaman. Şimdi değil. Dur.

Duramayacağını biliyordu. Kutunun kapağını açtığında beyaz haplar gözünün önünde parladı. Çok kalmamışlardı ama artık onu durduracak kimse yoktu. İstediği zaman gidip yenilerini alabilirdi.

Sayısı önemli değildi, kutuyu yan devirip eline düşen hapları inceledi. İstediği kadar kullanabilirdi. Unutmak için. Hepsini. Herkesi. Kate'i. Valerie'yi. Kate'in acı çekeceğine dair söz veren gizemli kadını. Siyah arabayı ve sürücüsünü. Kendisini sınırlamasına gerek yoktu.

Bir. İki. Üç. Dört. Beş. Altı. Yedi...

Kaç tane hap vardı? Onu öldürmeyeceğinden emin olması gerekiyordu, bu Kate'in zaferi olurdu.

Hapları ağzına attı ve canını yakarak boğazından aşağı kaymalarına izin verdi. Kutunun kapağını kapattı ve kendini yatağına attı.

Başı dönüyordu, uyuşturucu birazdan etkisini göstermeye başlayacaktı. Ufak cennet. Kısa süreli rahatlama. Tüm kutuyu içerse bu rahatlama sonsuza dek sürebilirdi. Yapabilirdi de, ancak ölmek istemiyordu. Berbat hayatına rağmen ölmek istemiyordu. Önce kim olduğunu bulmak zorundaydı.

Kendini uyuşturucunun güven verici kollarına bıraktı. Valerie Callahan ve güzel yüzü kayboldu. Geriye sadece boşluk kaldı.

-

"feel like i'm bulletproof, bulletproof, baby.
with the sun shining through, got the blunt and the juice, cruise."
|
"kurşun geçirmez, kurşun geçirmez gibi hissediyorum, bebeğim. yansıyan güneşle birlikte, uyuşturucu ve meyve suyuna sahibim."
|
-fall out boy, sunshine riptide

neden hiç adını kullanmadım? çünkü insanlara böyle hissettiriyoruz. isimleri, cinsiyetleri, ırkları, yönelimleri alıp etiketleştiriyoruz. gabriel seaver benim karakterim. gabrielle seaver, gabby seaver, hatta cameron seaver da öyle. ama olayları biraz da onun bakış açısından görün istedim. gabrielle kendini bir yere ait görmüyor, belli bir kişi gibi görmüyor. o sadece... biri. ismi fark etmez. kim olduğunu bulmaya çalışıyor ve bulacak. inanın bana, bulacak.

sunshine riptide |gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin