twenty

1.4K 150 56
                                    


-

"Bir dilek tut, Valerie." diye fısıldadı Gabrielle. Mumların soluk, kızıl ışığında gri gözleri alev alev parlıyordu. Gözlerimi kapatıp dileğimi tuttum. Gözlerimi tekrar açtığımda dudaklarında ufak bir gülümseme vardı. Mumlara doğru üfleyip hepsini söndürdüğümde odayı aydınlatan tek şey, perdelerin arasından süzülen ince ay ışığıydı.

"Ne diledin?" diye sordu bana, gülümsediğini sesinden hissedebiliyordum.

Seni, diye düşündüm. Seni diledim. Ancak bunu ona söylersem asla gerçek olmazdı.

"Söylersem gerçekleşmez." dedim ayağa kalkıp ışıkları açmak için duvara doğru yürürken. "Ve ben bu dileğin gerçekleşmesi için her şeyimi verebilirim."

Oda, ampulün beyaz ışığıyla aydınlandığında Gabrielle'in bana büyük, meraklı gözlerle baktığını gördüm. Sorgularcasına kaşlarımı kaldırdığımda omuz silkti, dudaklarında çocuksu bir somurtma vardı. Masaya doğru yürüdüm ve ufak pastanın üstündeki mumları teker teker çıkardım. Gabrielle ben pastayı dilimlere ayırırken konuşmadı, sessizce hareketlerimi izledi. Tabağı ona doğru ittirdiğimde gülümsedi.

"Çok sessizsin." diye gözlemde bulundum. Pastanın çikolatalı dolgusundan bir parça alırken gözlerimiz kilitlendi.

"Artık 27 yaşındasın." dedi çatalını pasta dilimine acımasızca saplayıp frambuazı yerinden sökerken. Çikolataya bulanmış meyveyi ağzına attıktan sonra yutkundu, adem elmasının hareketini dikkatle izledim. "30 olmana az kaldı, seni yaşlı kadın."

"Yaşlı mı?" dedim alınmış bir şekilde. "30 olmama daha 3 yıl var, sabret. 27 çok büyük bir yaş değil, bana sürekli Fall Out Boy'dan 27 dinlemek için başka bir mazeret doğuruyor sadece."

Ayağıma sürtünen yumuşak tüyleri hissettiğimde eğilip Gillian'ın yavrularından biri olan Winona'yı kucağıma aldım. Yavru demek doğru olmazdı, kocaman bir kedi olmuştu sonuçta, ama benim ve Gillian'ın gözünde hâlâ bir yavruydu. Kulağının arkasını, duman grisi tüylerini kaşıdığımda mutlulukla mırıldanıp kucağıma yerleşti.

Gabrielle'in bakışlarını üzerimde hissettiğimde başımı kaldırıp ona karşılık verdim. Gözleri parlıyordu, o ruhsuz grilerden eser kalmamıştı. Onu mutlu görmeyi seviyordum, hayat dolu olmasını seviyordum. 18 yaşındaydı ve önünde, umuyordum ki, uzun bir hayat vardı. Mutlu olmayı hak ediyordu.

"Ne?" dedim yukarı doğru kıvrılan pembe, dolgun dudaklarına bakarken.

"Hiç." yavaşça omuz silkti ama bakışlarını kaçırmadı. "Ne kadar iyi bir anne olacağını düşünüyordum."

İlk defa, hayatım boyunca ilk defa yanaklarımın utançla kızardığını hissettim. İstemsizce bakışlarımı kaçırdım. "Sana bu izlenimi ne verdi?"

"İç güdü. Kediler. Bilmiyorum. Bana o kadar iyi davrandın ki ufacık bir bebekle nasıl ilgileneceğini düşünmek beni gülümsetiyor." dediğinde tekrar ona baktım ve onun da yanaklarına yayılmış pembeliği fark ettim. Muhteşem, ikimiz de utanıyorduk ve kendimizi garip bir durumun ortasına atmıştık.

Bir çocuğa sahip olma düşüncesi asla aklımdan geçmemişti. Zamanı gelince ilgileneceğim bir konu olarak geçiştirmiştim her zaman ve şimdi hakkında düşünmek, mantıksızca doğru geliyordu.

sunshine riptide |gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin