üç : detaylarda kaldım

772 109 31
                                    

290419

keşke benimle birlikte hayatı gözlemleyebilsen günlüğüm. keşke kağıt parçalarından oluşmasan da bedene bürünsen yanımda. çünkü çok şey kaçırıyorsun. dünyanın nasıl güzel olduğundan haberin yok. gerçekten yok.

bugün çok güzel şeyler yaşadım. hatta hayatımın en güzel ikinci günüydü diyebilirim. heyecanıma yenik düşüyorum hâlâ. ellerim titriyor!

sabah kalkınca kahvaltımı yapmadan evden çıktım. okula giderken uğradığım marketten atıştırmak için bir şeyler aldım ve okula girdim. her şey oldukça monoton ve yerinde ilerliyordu. üçüncü dersin sonlarına doğru uykusuz olduğum için uyumuş kalmışım. bi' uyandım, sınıfta kimse yok. saat 3'ü geçiyor. çoktan çıkmış herkes ve kimse uyandırmamış beni. hoseok bile! tabii ben uykuluyum hâlâ, işte üzerimi falan düzelttim kalktım ayağa esneyeyim dedim. arkamı bi' döndüm, namjoon arka çapraz sıralardan birinde uyuyakalmış böyle bir kolu başının altında, diğeriyle ona destek veriyor. şok oldum, gözlerimi falan ovaladım ama gerçekten oradaydı. ses çıkartmamaya çalışarak parmak uçlarımda yanına yürüdüm. kolunun altında bir kitap vardı. yarısına kadar okunmuş bir clarissa idi bu. hafifçe gülümseyip hemen yan sırasına oturdum. ona simetrik olacak şekilde kolumu başımın altına aldım ve onu izlemeye devam ettim. eğer uyanırsa çok fena rezil olacaktım fakat umrumda değildi. neden umrumda olsun ki?

dürtülerek uyandırıldığımda nerede olduğumu anlamam biraz uzun sürmüştü. ah, lanet kafam! namjoon'u izlerken uyuyakalmıştım. yavaşça gözlerimi araladığımda -ki neyle karşılaşacağım için korkuluydum- içime su gibi bir şey serpildi. göz kapaklarımı iyice yukarı çekip yattığım koltukta dikeldim ve karşımdakine baktım gergince.

"okul çıkışı sınıfları kontrol ederken sınıfta uyuduğunu gördüm. hoseok diye biri çok uykusuz olduğunu ve seni uyandırmamamı, ama gitmesi gerektiğini söyledi. ben de seni bekleyeyim derken uyuyakalmışım. müdür okulun kapanacağını söylediğinde seni buraya getirmek zorunda kaldım. umarım yanlış anlamazsın." mahcupça gülümsedi ve karşımdaki koltuğa büzüldü. "ben namjoon. ya sen?" ağzımı açtım fakat bir şey yapamayacağımı hatırlayınca geri kapattım. yüzümde küçük bir tebessüm vardı. belki anlayabilir umuduyla beden dilimle konuştum. adımı söyledim ve onunla tanıştığıma memnun olduğumu da. önce neler olduğunu anlayamadı. sonradan 'haa' diye bir mırıltı çıkarıp bacaklarında duran ellerini havaya kaldırdı. tanrı aşkına! beden dili konuşmayı biliyordu. hemen bana ayak uydururken keyifli gözüküyordu.

biraz konuştuk öyle. hayatımdan bahsettim biraz ve onun hikâyesini dinledim. çok mutlu hissediyordum ve vücudumdaki kan akışı dengesizleşmişti. her ne kadar gergin olsam da, ânı bozmadım. çantamdaki telefonuma baktığımda saatin oldukça geç olduğunu ve gitmem gerektiğini söyleyince benimle birlikte kalktı. tanrııım, beni gecenin bu saatinde yalnız göndermek istememişti. biraz (!) utanmıştım. ceketimi üzerime geçirip çantamı da aldım ve evden çıktık. yalnız kaldığını, annesi ve babasının da başka bir ülkede yaşadığını söylemişti. arada ablasının onu ziyaret ettiğinden falan da bahsetmişti. insanlarla çabuk kaynaşan biri olmamama rağmen onun samimi ilgisi beni de anlatmaya itmişti. onunla vakit geçirmenin bu kadar hoş olacağından hiç haberim olmayacak sanıyordum eskiden. bir şeylerin kanıtlanmasının etkisiyle keyifli keyifli yürüdüm yolda. onun da gerçekten yanımda olduğunu anladığım zaman daha da bir mutlu oldum. evimin önüne geldiğimizde el salladı ve "yarın görüşürüz" dedi. bunu aklımda tekrar ettim defalarca.

yarın da görüşecektik!

bir saat falan geçti bunun üzerinden. sanırım hâlâ sırıtıyorum fakat kendimi tutamıyorum işte. onu keşfetmeye başladığımı hissediyorum. hazine sandığının kilidi açılmak üzere.

minik detaylarına düştüm bugün. dudağının tam altındaki bende takılı kaldım. ensesindeki minik tüyleri fark ettim. parmağındaki metal yüzüklerin üzerindeki latince yazıları aklıma not ettim. etrafa saçılmış oyuncaklardan anladım ki, figürleri oldukça seviyordu. etnik desenli tişörtleri vardı ve özgün görünüyordu. kendi kendinin stilisti gibiydi ve hoştu.

gecenin kaçı bilmiyorum. zorlasam sabaha çıkarım da, uykum var hâlâ. ya da aşkım mayhoş etti beni, ikisi de olabilir.

bir gün somut olarak yanımda dolaşıp, onu görmeni istiyorum. uğruna sayfalar yazdığım adamı bir kere de senin görmeni istiyorum günlüğüm. 

ben park jimin.
ve o da benim kanatlarım, kim namjoon.

-

jimin konuşamıyor ve (fakat?) kulak cihazıyla etrafındakileri duyabiliyor. bilginize*

badbye • minjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin