altı : birkaç yalnız saat

652 98 44
                                    

130519

evet, saat gelmişti.

jimin etrafına bakınarak küçük otobüse yürüyor, bir yandan da tanıdık yüzler görmeye çalışıyordu. hava güneşliydi. çıplak beyaz kollarının üzerinde ince gri bir yelek sallanıyordu. siyah saçlarına uyum sağlar gibi ışıldayan gözleri de cabasıydı. kısa kollu üniformasının yakasını çekiştirip duruyordu. hava gerçekten gereksiz ısınmıştı bugün.

"ah, buradasın. kaç saattir seni arıyorum oğlum." gelen tanıdık sesle arkaya döndü jimin. hoseok kendisine doğru koşuyordu. havada uçuşan pamuk saçları avuçlanası görünürken jimin bir anda kendine geldi.

zaten 7/24 onun yanındaydı. isterse saçlarını kesip kendine bile saklayabilirdi ki, hoseok sesini çıkarmazdı.

"telefonunun sesini açık tutuyorsun, ne zaman ararsam açıyorsun ve namjoon'un yanından ayrılmıyorsun." usluca başını salladı jimin. ilk defa hoseok'tan başka biriyle bir yere gidecekti. çok heyecanlıydı. o kadar heyecanlıydı ki, kalbi maraton koşuyordu sanki.

kitaplar ve namjoon. iki sevgili.

"kendine iyi bak, bebeğim. güzel vakit geçir." jimin'e sarıldı ve kafasına ufak bir buse kondurdu hoseok. "esas oğlan da gelmiş." kulağına fısıldanan sözlerle sinirlice hoseok'a baktı jimin. bundan asla vazgeçmeyecekti.

jimin hoseok'tan sıyrılıp soluna, sırtında çantasıyla onu bekleyen namjoon'a, döndü. hoseok başıyla namjoon'a selam verdi ve geride bekleyen sevgilisinin yanına gitti. son bir kez arkalarından baktı. duygulanmıştı! jimin ilk defa sevdiği biriyle bu kadar uzun vakit geçirecekti ve onun için her zaman en güzelini istiyordu.

sevgilisinin beline attı kolunu ve okulun kapısına doğru yürüdüler.

"selam, jimin. bekletmemişimdir umarım." ufaktan gülümseyen namjoon ellerini yeleğinin cebine attı. heyecanlanınca ne yapacağını bilmezdi ve jimin'i bekletmediğini umuyordu.

iki yana başını salladı jimin. parmaklarını 'ben de yeni geldim' dercesine oynattı ve namjoon'a yaklaştı. ikisi birlikte otobüse yürüdü ve jimin önce olmak üzere otobüse bindiler. içeride tanıdık kimse yoktu. çoğu alt sınıflardandı ve namjoon hiçbirini tanımıyordu.

kütüphane kulübü başkanı namjoon, tanımadığı tonla kişiyi davet etmişti.

kütüphane kulübü başkanı namjoon, bu geziyi yalnızca jimin'le kitaplar hakkında konuşabilmek için organize etmişti.

fakat jimin'in bundan haberi yoktu elbette.

arkalarda bir yerlere oturdular. jimin cam kenarını seçmişti. otobüs yavaş yavaş dolarken namjoon da onun yanına oturdu. önce jimin'in rahatsız olacağını düşünse de, bir şey demeyeceğini anladığı zaman rahatladı.

çünkü lanet bir randevuya çıkıyorlarmış gibi hissediyordu!

pekâlâ, kalbini sessize aldı ve sakince yerinde kımıldandı. yan tarafına dönmek istemiyordu çünkü jimin'in onu izlediğini biliyordu. gözlerini teninin, özellikle boynunun, her zerresinde gezdiren çocuğu nasıl olur da fark etmezdi? yutkundu, boğazını temizleyerek otobüsün kalkışına kadar öğrencileri izledi. yirmi kadar öğrenci vardı tahminen. fakat hiçbirisi heyecanlı görünmüyordu.

tanrı aşkına! onları anlamıyordu. namjoon ki, kendini kitap dolu bir odaya kilitleyip saatlerce nefesini kitaplarda aramak istiyordu. sayfaları hissetmek, kuruyan her mürekkebin amacını zihnine işlemek istiyordu.

namjoon kitapları fazla seviyordu evet, fakat bu çocuklar da fazla ilgisizdi. bu hoş değildi. çünkü kitaplar, insanlardan daha fazla ilgiyi hak ediyorlardı.

badbye • minjoonWhere stories live. Discover now