dokuz : bir yudum sevgi

499 86 49
                                    

280519

"sessizliğime gömülmüşken ben, zihnime çiçek oldun. bacaklarım beni taşıyamayacakken ellerimden tuttun. en güçsüz ânımda rüyalarımda öptün gözlerimden. tül gibi savrulurken oradan oraya, maviliğine kilitledin beni. kurumuş gül yaprakları biriktirmeye başladım. her birine seni okudum. her renkte seni buldum. tenime dokunan her kum tanesinde, çektiğim her nefeste seni ayıkladım. bir parçam olmuştun ya artık, şaşırmadım hiçbirisine."

güzel bir mahmurlukla uyandı jimin. yeni bir gün, diye geçirdi içinden. odalarının krem duvarlarına bakmaktan vazgeçip başucunda duran komodinden telefonunu aldı. hoseok'tan bir sürü mesaj vardı yine. gece uyumayıp ona mesaj yazdığını düşünmeye başlıyordu artık jimin.

rehbere tıkladı ve kişilerin yüklenmesini bekledi. parmaklarını yukarı doğru iterken isimleri tek tek gözden geçirdi.

hoseok
hyeon
hongki
hayat ışığı

durdu. hayat ışığım dedi kalbi. bugün onunla konuşacaktı. her şeyin bir bir açığa çıkmasını sağlayacaktı. jimin ki, girdiği ortamlarda en ufak münasebetten kaçınan, gerek olmadıkça muhabbet açmayan biriydi. hayatında ilk defa cesur olacak ve hayatını sonsuza kadar değiştirmeye yönelik bir şeyler yapacaktı.

şans onunla olsun.

erken kalkmanın verdiği mayhoşlukla telefonunu tekrar koydu komodine ve sırtını yumuşak yatağından ayırdı. burnuna gelen kokular içeride birtakım krepler döndüğünü gösteriyordu. annesinin yoğun işleri dolayısıyla onu pek göremiyordu. bunun onunla zaman geçirmek için iyi bir fırsat olduğuna kanaat getirdi ve çıplak ayaklarına terliklerini geçirip kafasını kaşıyarak odasından çıktı. annesinin kadife sesi, şen şakrak bir şarkı seslendiriyordu. annesi her zaman eğlenceli biriydi.

"günaydın benim kuzuma, hadi otur çabuk." iki  arada bir derede jimin'in başına bir öpücük kondurdu ve krepleri çevirmeye geri döndü. jimin annesi ona yaklaştığında burnuna gelen yumuşacık kokusunu biraz daha soludu.

cennet gerçekten annelerde saklıydı.

karnını tutarak masadaki yerine oturdu. yemek yeme düzeni, annesinin iş saatlerinin dengesizleşmesinden sonra çok bozulmuştu. bazen günde yarım paket makarnayla idare ettiği oluyordu ve bu onun için rahatsızlık vericiydi. açlığını hissediyor, fakat yine de bir şey yiyemiyordu.

"bugün şirketle yurtdışına çıkıyoruz. iki gün yokum. sen de okuldan geldikten sonra çantanı hazırlayıp babana git, hazır tatilken dinlenmiş ve babanı görmüş olursun. seni özlediğini söyledi." annesi kıkırdayıp üzerine şurup döktüğü krep tabağını jimin'in önüne uzattı. jimin çatalına uzanmadan önce "özlediyse neden aylardır beni görmeye gelmedi?" diye sordu annesine. ilk lokmasını ağzına atarken annesi ona bakıp naifçe gülümsedi.

annesi gülümseyince yüzündeki kırışıklıklara aldırmaksızın gamzeleri besbelli olurdu. namjoon'unki gibi yanağında değildi onunkiler, dudağının iki kenarındaydı. jimin küçükken hep oralardan öperdi. o çukurları birer sığınak olarak görürdü. dünyadan sakınırdı orada sanki. saftı eskiden her şey ne de olsa.

"ona zaman tanı oğlum, seni seviyor." jimin konuyu kapatıp başka şeylerden konuşmaya başladı. annesinin arjantin'e gittiğini öğrendi, babasının yeni ev adresini aldı. okul zamanının yaklaştığını fark edince annesini öpüp odasına çekildi.

okula gidene kadar düşünceliydi. sürekli ilerilere dalıyor ve taşa takılıp duruyordu. hoseok onu tutmasaydı, bir direğe çoktan toslamıştı.

badbye • minjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin