on iki, final : gökyüzü kadar sonsuz

608 76 53
                                    

140719

tanımadığım bir yerde geçen bir haftanın sonunda evime hareket ediyordum. rahatsız tren koltuğunda pozisyonumu bozmamaya uğraşırken elimdeki kitaba odaklanmaya çalıştım. hareketli veya sesli bir yerde kitap okuyamasam da, şu an kafamı dağıtmak için tek yol bu gibi görünüyordu.

babam'ın yanında kaldığım süre boyunca yeni dostlar edinmiştim. jennie ve chaeyoung çok kafa insanlardı, ama chanyeol ile yıldızlarımız uyuşmamıştı bir türlü. hiç aramıza gelmemiş ya da benimle monoton diyaloglar dışında iletişime geçmemişti. babama soracak vaktim olmasa da bu durumu, chanyeol'den biraz ürkmüştüm. pekâlâ kardeşlerini elinden alıyor gibi görünmem muhtemeldi fakat asla öyle şeyler gelmemişti aklıma.

yedi gün boyunca her dakika arayıp beni yalnız bırakmayan koca bir bebekle de uğraşmıştım. sürekli beni ne kadar özlediğiyle ilgili paragraflar yazıyor ve yanaklarını şişirip fotoğraflar gönderiyordu bana. onu olan özlemim her saniye daha da katlanıyordu.

konu o olduğunda kendimi gerçekten dizginlemekte zorlanıyordum. onu nasıl sevdiğimi kavramak bile zor oluyordu bazen. minik bir çocuk olsam, sürekli yanımda olmasını istediğim annem olurdu. gökyüzü olsam, vazgeçemediğim bulutum olurdu. şimdiki gibi amaçsız şekilde hayatımı sürdüren biri olsam, bir anda elimden tutup beni umut dolu bir gülümsemeye daldıran kişi olurdu. rüyalarımda başrolü kapar, aynı günlüğümde olduğu gibi, kâbuslara geçit vermezdi.

süslü cümlelerde iyi olmadığımı biliyorsunuz zaten. onu nasıl anlatırım ki size, bilmiyorum. çok çok seviyorum da, kendim bile inanmıyorum bazen varlığına. gözlerinde kendimi arama ihtiyacı hissediyorum, çünkü kimsede bulamıyorum kendimi. o, gerçek beni görebilen tek kişi belki de. çünkü herkesten farklı bakıyor. ben onun saf sevgisiyle sarmalanırken, sürekli onu hak ettiğim noktayı yakalamaya çalışıyorum. saf biri o, saf sever sevdiğini. dünyanın en nadide parçası olarak bakar size. parmak uçlarınızı öper, ellerinizi kavrar, hiç ışık kalmayınca bir kez sarılır ve kendinize gelirsiniz.

onunlayken saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyorum. kelimelerine bile dalıp gidiyorum bazen. bilgili biri o. dil öğrenmeyi sever, kitap okur, kültürleri araştırır, çok zorlarsanız yemek bile yapar. yaşamayı çok iyi biliyor. bisiklet sürüyor doğaya karşı, günbatımını seyrediyor benimle, yağmurda ıslanıyor, durakta otobüs beklerken şarkı sözleri fısıldıyor kulağıma, sevdiği şeyler hakkında sayfalarca yazı yazıyor, minnetini ifade etmeyi biliyor...

o bu kadar yakınımdayken örnek alacak başka biri aramama gerek yok. çünkü herkesin düşüncelerini anlayabilir kapasitede. gereksiz sorgulama yapmaz ve fikirlere saygılıdır. hep gülümser aslında, bir de akıllı biraz.

platonikliğimin sonsuza kadar devam edeceğini düşündüğüm sıralarda beni sevdiğini çok acı bir şekilde öğrenmiştim. dağılan yüzünü hâlâ dün gibi hatırlıyordum. beş ağustos'ta yazılan o mor zarflı ilk mektubun her satırını ezberlemiştim. en özel şeylerden biriydi bu belki de benim için. elime geçen her mektup, ona olan aşkımın dozunu yükseltiyordu.

önceden onu sevdiğimi bilen iki kişi vardı: hoseok ve ben. hoseok ise sevgimin elbet karşılık bulacağını iddia eden tek kişiydi. hep umut veren teraf o olmuştu, sürekli kızıyordu bana özgüvensizliğimden dolayı. ne kadar kendimi motive etsem de başaramıyordum işte. ama bugüne kadar onun sayesinde böyle kalabilmiştim. eskiden güneşe benzetmemin sebebi de buydu, o hep insanları en güzeli düşünmeye iterdi ve iyi kalpliydi işte. umut ışığıydı, sevimliydi ve daha birçok şey. ona sahip olduğum için mutluydum.

namjoon içinde gökyüzü kadar sonsuz sevgimi toplayan kişiyse, hoseok da öyleydi benim için. onun olmadığı bir hayatı düşünüyorum da, çekilmez olurdu.

trenin yavaşça durduğunu karşımda oturan çocuğun susmasından anladığımda hafifçe gülümsedim. bir paragrafını bile anlamadığım kitabımı çantama atarken eşyalarımın hepsini aldığımdan emin olup bavulumu sürüklemeye başladım. kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.

trenin çıkışına geldim ve kafamı kaldırdım.

oradaydılar işte, can dostum ve gökyüzüm bana bakıyordu.

-
final yazmakta kötü olmamdan ötürü olmasa da, hüzünlüyüm çok. aylar öncesine, bu kitaba başladığım ilk günlere gidiyorum bazen. her şeyi çok farklı düşünmüştüm. hatta en başta angst olarak başlamıştım diye hatırlıyorum. soft tarafım ağır basınca ve kitabın bu hâli kalbimi titretince vazgeçtim bu düşünceden fakat sekizinci bölüm sularında yine angst'e çevirmek istedim. gönlüm el vermedi, bir kez de böyle olsun diye yazmaya devam ettim. iyi ki de yazmışım, yazdığım en özel şey olarak kalbimin bir köşelerinde yeri çoktan hazır. badbye'ı özleyeceğim, çok.

buradan çıkaracağımız sonuç ne mi? sevgi sorgulanmaya açık bir nesne değildir. sevgi, saygıyı hak eder. önyargıları bir kenara atıp düşünmek lâzım bazen.

hepinize teşekkür ederim zamanınızı ayırıp bunu okuduğunuz için. emin olun hepiniz o kadar gülümsettiniz ki beni, teşekkür ederim tekrar tekrar. sizi seviyorum.

ve değerli arsdsoul , sana da teşekkür ederim. seni seviyorum.

güzel günler.

badbye • minjoonWhere stories live. Discover now