sekiz : gök var yüzünde

490 93 39
                                    

250519

ayakkabısının tabanına dokunan taşlarla sendeledi. içine çektiği derin nefesi tek celsede bıraktı ve kafasını yukarı kaldırdı. masmavi, sade bir gökyüzü vardı bugün. pamuk şekere benzer birkaç bulutçuk geziyordu. hava açıktı, son günlerdeki soğuğa karşı çokça iyiydi. sahil kenarına kafa dinlemeye gelmiş birkaç insan dışında yolun diğer tarafında top oynayan veletlerden küfür ve bağırış sesleri geliyordu.

tüylü hırkasına sarınarak olduğu yerde biraz durdu. kotu belinden düşüyormuş gibi hissediyordu. son günlerde çok zayıflamıştı. bunun nedeni tedirginlikti elbette.

gerçek olduğuna inanmıyordu. yaşanan her şeyin bir rüyadan ibaret olduğuna inanmak istese de yapamıyordu.

endişeliydi.

biraz zihnini dinledi. darmadağın olmuştu. birkaç günde düşünme yetisini yitirmişti. kasları yorulmuş, bedenini taşımayacak gibiydi.

tamamen enkazın altında hissediyordu. kalbi onu çok yoruyordu. sanki olağanüstülüklerle dolu bir dünyadaydı.

fakat hayır, burada değişen bir şey yoktu.

ciğerlerine dolmasına izin verdi ferah deniz havasının. oturduğu kaya buz gibiydi fakat bunu umursamadan boyluca uzandı kayaya. artık sadece gökyüzünü görüyordu. ellerini yukarı uzattı. maviyi içine hapsetmek ve başka birisinin beğenisine sunmamak istedi.

çünkü gökyüzü namjoon'du. ne zaman baksa, onu hatırlıyordu.

birkaç gün önceye geri döndü. olaylar aklında hızlı hızlı oynarken bir noktada yine takılı kaldı.

kucağına düşen kenarı yırtık mor zarf, sessize aldığı dış dünya.

mor zarf ve jimin.

zarfı eline alır almaz okuldan çıkmaya çalıştığı o an, hoseok'un onu tutuşu, kapının kenarındaki bankta oturmaya devam eden namjoon.

hızı 3'e alınmış bir klip gibi geçti gitti zihninden her şey. artık hatırlamakta zorlanıyordu o günü. o kadar yorucuydu ki namjoon'un kan dolu yüzünü ve kolundaki morlukları hatırlaması, acı çekiyordu her seferinde.

fakat tedirginliğinin sebebi bu değildi.

mor zarfın içindeki güzel el yazısıyla yazılmış ve duygu kusan o mektup...

aniden gelen ürpertiyle başını salladı. bunlar gerçek olamazdı. o mektup gerçek değildi, o mektup hiç yazılmamıştı. namjoon zarfı dolaba koyarken sehun onu görmemiş, namjoon dolabı kapatayım derken zarfın kenarı dolap ve duvar arasına sıkışmamış ve yırtılmamıştı.

her şey yolunda gidiyordu. jimin namjoon'a platonikti ve uzaktan uzaktan onu seviyordu. onun detaylarını hissediyor, hazinenin kilidini kırıyordu. günlüğünde onu yazıyor, onu başrol olarak tanıtıyordu. jimin, kanatlarının namjoon olduğunu savunuyordu.

fakat o mektup her şeyi altüst etmişti. jimin kırk yıl falan düşünse bunların bir gün gerçekleşeceğine inanmazdı.

'sevgili park jimin, başıma gelen en güzel şey;' diye başlıyordu mektup. kuruyan siyah mürekkebin kendini tekrarladığı upuzun satırlar vardı. sayfanın dört bir yanı şiir dizeleriyle doluydu.

'bugün seni fark edip âşık olmamın ilk günü, beş ağustos iki bin on dört ve saat de biri geçiyor. bugünden itibaren kendime birkaç söz verdim. ilk sözüm seni sonsuza kadar sevmek. ikincisi ise eğer olur da bana karşı bir şeyler hissetmeye falan başlarsan -evet güzel fıkra değil mi?- ve ben bunu anlarsam, o güne kadar sana yazdığım tüm mektupları teker teker dolabına bırakacağım. ama bazen birkaç gün aralıklarla, bazen de her gün. neler yapacağımı bilmiyorum, biliyorum ki şu an saçmalıyorum.

bugünkü edebiyat dersimizde öğretmenimiz bize hayallerimizi baştan oluşturan kişileri anonim şekilde anlatma ödevi verdi. jeongguk, seungwoo ve ben bir grubuz. jeongguk onu evlatlık alan ailesini anlatacak. seungwoo da hoşlandığı kızı. ben kimi anlatacağımı söylemedim ama seni anlatacağım. çünkü çok güzel hisler yaşatıyorsun bana, böyle gülüyorsun ve utanıyorsun falan. günüm aydınlanıyor gerçekten.

ama seni kimseye söyleyemem. sen benim gökyüzüm olacaksın. zamanı gelecek, biliyorum ki gelecek. sana açılacağım, kalbimi hizmetine sunacağım. o günden itibaren ne zaman endişeli hissedersen bir adım yakınında olacağım. diğer çocuklar dalga geçiyor ya seninle, sen de okulun arkasına geçip ağlıyorsun hani. zamanı geldiğinde gözyaşlarını tek tek öpeceğim. ne zaman kendini hırpalarsan, seni sakinleştirmek için ellerini kavrayacağım. göğün yüzünü kapladığı teninde hep yansımamı göreceğim. küçük parmaklarına minik öpücükler bırakmayı dileyeceğim. güzel gözlerine gözlerimi sabitleyeceğim, kirpiklerini teker teker sayacağım.

fakat bunlar için zaman var elbette, jimin. eğer şu an bu satırları okuyorsan, senin benden hoşlandığına dair umutlarım yeryüzüne çıkmış demektir.

seni sonsuza kadar seveceğim. umarım sen de beni seversin. ben kim namjoon; hayatımın en güzel gününde, beş ağustos'ta, yazıyorum bunları. saat ikiye geliyor artık. umarım bunları okuduğun zaman, çok da geç olmaz.

seni seviyorum jimin, küçük kalbim hep sende kalacak.'

gözyaşları oluk oluk akmıştı jimin'in. yaş kalmamıştı çukurlarında. inanamıyordu, gerçekten şaşırmıştı. bağıra bağıra caddelerde koşmak istiyor, sevdiceğinin avuç içlerini öpmek istiyordu. fakat hâlâ aklı almıyordu yaşananları.

sevdiği çocuğun hislerine dört sene önceden karşılık vermesi aklını karıştırmıştı. sonsuza kadar onu uzaktan seveceğini düşünüyordu. aksini hayal etmeye gönlü el vermemişti ki. asla gerçekleşmeyecek bir şeyi hayal etmek, boşu boşuna umut vermekten başka bir şey olmazdı.

yeni yeni kavramaya başlıyordu.

kim namjoon, park jimin'in 'kanatlarım' diye çağırdığı kim namjoon, gerçekten park jimin'e âşıktı.

on beş yaşından beri.

ve bunu bir kez bile belli etmemişti jimin'e. o ağlarken hep uzaktan izlemiş, fakat hep onu sarmalamak istemişti. o gülerken ondan da mutlu olmuştu. hep hoseok'un yerinde olmak istemiş, ona yakın durmak istemişti. arkadaşın olarak gör beni, ama yakınında tut demişti. kokusunu hep içine çekmek istemiş, fakat cesaret edememişti.

birkaç yıl geçince jimin'in asla kendini fark etmeyeceğini düşünmüş ve kalbini daha fazla yormadan onu unutmayı denemişti.

fakat o artık kalbinden bir parça olmuştu. gariptir ki, onu kalbinden çıkarmaya çalışırsa tümü yok oluyordu.

jimin ise algılamaya çalışıyordu sadece. yarın okulda ilk iş namjoon'un yanına gidecekti.

belki de kim namjoon, gerçekten park jimin'in kanatları olabilirdi.

-

badbye • minjoonWhere stories live. Discover now