Yolun Sonu |FİNAL| Part 3/4

268 13 44
                                    

(Medyadaki şarkı ile dinleyin :)

Betty'nin ağzından

"BIRAKIN BENİ!"

Gözlerimi devirerek oturduğum yerden kalktım ve hırsla elimi saçımın içinden geçirerek sağlam bir küfür edip ona döndüm.

"Bak Chic! Ya bize FP'yi nereye sakladığınızı söylersin ya da bu gördüğün 50 kadar arkadaş sana Jughead'e yaptıklarınızın 50 katını yaparlar!"

"ASLA SÖYL...."

Sweet Pea'nin suratına geçirdiği yumruk ile beraber Chic yere tükürüp ağzındaki kanı temizledi ve nefret dolu gözlerle bize döndü.

Sweet Pea'nin sabrı gerçekten taşmak üzereydi ve hırsını alamayıp bir tane daha vuracakken kolunu tuttum ve buna engel oldum.

Sweet Pea bana soran gözlerle bakarken ona idare et der gibi bir bakış attım ve diğerlerine döndüm.

"Beni Chic ile biraz yalnız bırakabilir misiniz çocuklar!"

Herkes birbirine bakıp çok geçmeden üst kata ilerleyip bizi Bodrum'da baş başa bırakınca kendime bir sandalye çektim ve Chic'in karşısına oturdum.

"Kimsin sen?" dedim. Gözlerimde hayal kırıklığıyla oluşan yaşları silme ihtiyacı bile duymadan...

Cevap vermedi.

Yüzüme bakmaktan bile kaçınıyordu.

Ayağa kalktım ve yüzünü avuçlarım arasına alıp onu bana bakmaya zorladım.

"Ne zaman böyle bir canavara dönüştün Chic!? Ne zaman!? Ya sen küçükken bir karıncanın bile üstüne basmaktan kaçınırdın! Yolda yürürken dikkatle yere bakardın onları ezmemek için! Şimdi haline bak! Bir adamı 2 ay evinde tutsak ediyorsun ve masum birini öldüresiye dövdürüyorsun. Neden yapıyorsun bütün bunları, neden!!"

"SENİN İÇİN!"diye birden patladığı zaman ellerimi yüzünden çektim ve kızarmış yanaklarımdaki göz yaşlarını sildim.

"HER ŞEYİ SENİN İÇİN YAPTIM BETTY ANLIYOR MUSUN! SENİN İÇİN! EĞER O OR*SPU ÇOCUĞUYLA SEVGİLİ OLMUŞ OLMASAYDIN BÜTÜN BUNLAR YAŞANMAYACAKTI!"

"N-ne?" dedim hala titremeden duramyan sesimle.

"BÜTÜN-BUNLARI-SANA-OLAN-AŞKIMDAN-YAPTIM-BETTY!" dedi kelimelerin üzerine bastıra bastıra.

"Bunun adı aşk değil..." dedim sesimin tonunu düzelterek.

"Aşk dediğin nedir biliyor musun Chic?" dedim yüzüne iğretiyle bakarak.

"Aşk; sevdiğin kişi söz konusu olduğu zaman gerektiği yerde ondan vazgeçebilecek kadar çok sevmektir."

Dedim ve durdum.

"Jughead gibi!"

"Ama seninki ne biliyor musun Chic! Hiçbir sonucu olmayan ve asla olmayacak boş bir takıntı! Asla amacına ulaşamayacaksın anladın mı beni! ASLA!"

Sweet Pea'nin yanımıza gelmesiyle ikimiz de ona döndük.

Bana uzattığı telefonu aldım ve çatık kaşlarımla cevap verdim.

"Alo?"

"OĞLUMU ELİNİZDE TUTARAK NE HALT ETTİĞİNİZİ SANIYORSUNUZ SİZ!"

Tabi ya...

Arayan Penny Peabody'di ve oğlunun yokluğunu sonunda fark etmiş olması keyfimi yerine getirmişti.

"Şimdi kulaklarını aç ve beni iyi dinle! Ya FP'yi sağ salim bize teslim edersiniz ya da olacaklardan biz sorumlu olmayacağız."

"Çok beklersin!"

"Peki sen bilirsin." dedim ve telefonu Chicin ağzına doğrulttum.

"Anneciğine bir şeyler söylemek ister misin Chic!"

"ANNE NE DİYORLARSA YAP VE BENİ BU CEHENNEMDEN KURTAR!"

"Chic oğlum! Bana bak sarı çiyan, eğer oğlumun kılına zarar gelirse..."

"Tamam tamam anladık uzatma! Anlaşma şu: Eski Güney yakası lisesinin arkasındaki yerde buluşacağız ve orada değiş tokuş yapacağız anladın mı?"

"Anlaştık!"

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Anlaşmamızda olduğu gibi konuştuğumuz yere gelmiştik.

Karşı tarafa ip gibi dizilmiş Ghoulieler...

Ghoulielerin ortasında Penny Peabody...

Ve Peabody'nin kolundan tuttuğu FP Jones...

Savaştan sonra Betty'nin ağzından

Etrafına bakarken düşündüğüm tek şey zaferin verdiği o buruk mutluluktu belki de.

Bu mutluluk sayesinde hala ayakta kalabiliyordum.

Omzuma atılan bir el hissedip arkama dönerken bu savaşın olma amacı bana gülümsemeye çalışarak konuştu.

"Yapabileceğin bir şey yoktu Betty... Bunu yapmak zorundaydın."

FP Jones haklıydı.

Bunu yapmak zorundaydım.

O kadını öldürmek zorundaydım.

Yoksa o beni öldürecekti.

Peki neler mi oldu? Hemen anlatıyorum.

Aslında bizim amacımız savaş değildi.

Sadece basit bir değiş tokuş ile Chic ve FP'yi kendi taraflarına gönderecektik.

Ama tabi ki Ghoulieler anlaşmaya uymayıp Chic'i yanlarına aldıktan sonra bize doğru koşmaya başlamışlardı.

Sonrası ise malum...

Meşaleler,oklar, taşlar, ne olursa...

Benim tek hatırladığım ise Penny Peabody'nin üzerime bir demir parçasıyla geldikten sonra girdiğimiz düello.

Ve benim fırsatını bulduğum ilk anda arka cebimdeki çakı ile onu öldürmem...

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Bütün bu olaylardan sonra biz Riverdale kasabası halkı olarak kasabamızın huzurunu bozdukları gerekçesiyle Ghoulielerin tümüne dava açmıştık ve bir hafta sonra da duruşmaya çıkacaktık.

Tabi mahkemeye tüm Ghoulieler Şerif Keller'in emriyle gözaltında tutulacaktı.

Ben ise kendimi savunmak için zaten arananlar listesinde olan bir suçluyu öldürdüğüm için ceza almayacaktım.

Olaylar bu şekilde gelişti ama benim için şuan önemli olan şeyler Jughead'in intikamını almış ve FP Jones'u sapasağlam bir şekilde o piçlerin elinden kurtarmış olmamızdı.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Sonunda doktor Jughead'in yanına girebileceğimizi söylediğinde her ne kadar onu görmek için yanıp tutuşsam da önce FP Jones'u görmesini istedim.

FP her ne kadar ilk benim girmemi söylediyse de kabul etmedim ve bütün bu yaşananların tek amacının onu kurtarmak olduğunu söyleyip oğlunun ilk kendisini görmesinin daha iyi olacağı konusunda ısrar ettim.

FP çıktıktan sonra ben girdiğimde Jughead bana anlamsız ve boş gözlerle bakıyordu.

Yatağının dibine oturdum elini tuttum.

"Başardık Jug! İntikamını aldık!"

O ise elini elimden çekti ve kaşlarını çattı.

"Üzgünüm ama sizi daha önce gördüğümü hatırlamıyorum..."

Çok özür diliyorum sizden bu bölümü bu kadar beklettiğim için ama bayram vesilesiyle yaklaşık 10 gündür memleketteydim ve telefonu elime almaya bile fırsatım olmuyordu :(

Bundan sonraki bölüm büyük final :')

Kendinize iyi bakın herkese iyi bayramlar :**

To Protect You // BugheadWhere stories live. Discover now