DOKUZUNCU BÖLÜM

25.1K 2.7K 4.5K
                                    


İyi okumalar :) 


DOKUZUNCU BÖLÜM





Laurel, Sun King



Boğazımdaki kuruluk gece boyunca beni zaman zaman uyandırmış olsa da, başucumdaki sürahiden birkaç bardak su içerek sabah uyandığımda hatırlamayacağım kâbusa geri dönmüştüm; sabah uyandığımda ise, gördüğüm kâbusun gerçek olduğunu fark edip hiç uyanmamayı dilemiştim o gün.

Elbiseden ve iç çamaşırımdan kurtulup kendimi duşun altına attığımda davetten kesitler yavaş yavaş yükleniyordu henüz. Saçımı üç kere şampuanlamış, vücudumu iki kere keselemiştim çünkü tüm gece terlediğimden yapış yapış hissediyordum. Vücudum resmen ter atmamıştı, ben hücrelerimden işemiştim.

Ardından bornozuma sarılarak geçtiğim ayna karşısında, camın buğusunu silerek kendimle göz göze geldiğimde en can alıcı sahne zihnimin orta yerine kurulan bir tiyatroda oynamıştı ve ben, yalnızca, izleyebilmiştim. Gazel'in hazırladığı kokteyl. Bir anda vücuduma nükseden toksinler. Salonun ortasında, herkesin arasında boğulurcasına bir bir zihnimin en ücra köşesine ittiğim ne varsa dökülmem.

Bana bir şey vermişti. Beni zehirlemişti. Ben dedemin bir sır gibi herkesten sakladığı sırrını ifşa etmemiştim, ben yapmazdım, bana yaptırmışlardı.

Saçlarımın nemini alarak hızlıca üzerime bebek mavisi şort-tişört takımımı geçirerek kalın bir çorap giyindim ve telefonumu da alarak odamı terk ettim. Görkem odasında değildi çünkü programına göre okul kampına gitmişti ama aşağı katlardaki sessizlik bir Pazar günü hiç de hayra alamet değildi.

Agnes'i mutfakta tek başına gördüğümde, "Dedem nerede?" diye sordum fakat beni duymazdan gelerek hamur açmaya devam etti. Sanırım ekmek yapıyordu. "Agnes?" Orta tezgâha kadar yürüdüm, ve hatta omzuna bile dokundum fakat benimle konuşmuyordu.

Albert da yoktu.

Telefonumdaki bildirimleri kontrol ettim. Ukte'den onlarca mesaj vardı nasıl olduğuma dair, onun dışında bana ulaşan kimse yoktu.

Akel amcamın numarasını rehberimde bulduktan sonra kütüphaneye geçtim ve cam kenarına oturarak arama tuşuna bastım. Gerginlikten tırnaklarımı ısırıyordum.

İkinci çalışta açtı. "Efendim Talya?"

"Dedem nerede?" diye sordum hızlıca. "Evde yok. Evde kimse yok."

"Özel bir hastanede birtakım tahliller yapılıyor. Ardından İsviçre'ye uçması olası, fakat veda etmek için eve uğrayacaktır." Amcamın sesi her zamanki gibi soğuk, mesafeli fakat dürüsttü. "Endişelenmene gerek yok. Babam için elimizden geleni yapacağız."

"Öldüreceksiniz onu," diye tısladım telefona. "Sizden saklamasının bir sebebi vardı! Tedaviye yanıt vermiyor! Tedavisi kendinden daha çabuk öldüren tek hastalıktır kanser! Bırak kalan vaktini burada, bizimle geçirsin!" Kendime engel olamıyordum, gözyaşları gözlerimden aşağı tane tane akıyordu. "Babamın da ölümünün ardından sırf başa geçmek istediğin için ona bunu yapamazsın!"

SERÇELER AĞLADIĞINDAWhere stories live. Discover now