7. Bölüm: Pembe Panter Kayıp

336 61 9
                                    

2 Kasım 1997, Pazar

Kasım ayı beraberinde yağmuru da getirmişti. Gece boyu süren yağış sabaha karşı dinmiş, yollar ve kaldırımlar ıslak, güneş çekiniyormuş gibi bir bulutun arkasına sinmişti. Hava kapalıydı, Namjoon kabanının yakalarını kaldırıp ensesini ürperten soğuğu engellemeye çalıştı. İki gündür yaptığı gibi bu sabah da evden erken ayrılmış ve evine pek de yakın olmayan bir büfeden gazete almaya gitmişti. Tam da planladığı gibi yapıyordu. Her gün farklı gazeteler alıyor, şöyle bir göz gezdirip işine yarayacak olan heceleri ayırıyordu.

Soğuğa rağmen bunca yolu çekiyordu çünkü Hoseok'a yalan söylemeye -daha fazla yalan söylemeye- gücü yoktu. Yıllardır eline bir kez bile gazete almayan arkadaşının son zamanlarda gazeteleri günlük takip etmesini açıklayacak bir nedeni yoktu.

Dalgınlığından fark etmediği bir su birikintisine bastı. Ayakkabısı ve paçası ıslanırken kabanının içine koyduğu gazeteyi hala yerinde mi diye kontrol etti. Dalgındı. Pembe Panter'i perşembe gecesinden bu yana görmüyordu; eve uğramıyor veya mahallede herhangi bir yerde karşısına çıkmıyordu. Namjoon düşünüyordu; belki geç kalmıştı, belki Jin Kanatlı Denizatı broşunun nerede olduğunu öğrenmişti ve hatta çoktan onu elde edip yurt dışına çıkmıştı. Göğüs geçirdi, bunların hepsi hemen üç günde olacak şeyler değildi ancak Jin'in artık eve gelmeyişi Namjoon'u endişelendiriyordu.

Onu ve yüzünü görmeye tahammülü yoktu ancak ondan habersiz olmak da en az onu görmek kadar sinir bozucuydu.

Pazar olduğu için tamirhaneye uğramasına gerek yoktu. Evine gitti. Kapıyı sessiz olmaya çalışarak açtı, ev boştu ancak her seferinde karşısına Jin'in yüzünde o 'ne yaptığını bilmiyorum ama bana engel olmaya çalışma' bakışıyla karşılaşacakmış gibi hissetmekten alıkoyamıyordu kendini. Jin fazla mı zekiydi yoksa kendisi onu gözünde mi büyütüyordu, bundan hala emin değildi.

Anahtarı kapının yanındaki sehpaya bırakıp içeri adımladı. Kabanını çıkarmadan önce evi şöyle bir gezip kimsenin olmadığına emin olduktan sonra kabanının iç cebine koyduğu gazeteyi diğerlerinin yanına, yatağının altındaki kolinin içine, koydu. Bir şeyleri saklamakta veya gizlemekte iyi değildi fakat Jin'in bir sebepten dolayı buraya bakacağını düşünmüyordu.

Koliyi yeniden yatağının altına itip ayağa kalktı. Elindeki kışlık eldivenleri çıkarıp kabanının ceplerine koydu ve kabanı yatağının üzerine bıraktıktan sonra ıslanan paçası artık iyice rahatsız ettiğinden üzerini değiştirdi.

Islık çalarak mutfağa girdi, radyoyu açtı, kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Bir an Jin için de hazırlayıp hazırlamama ikilemine düşse de onu görmezden gelmeyi seçti. Nasıl olsa gelmiyordu.

Namjoon'un tek tatil günü olan pazar günleri de rutindi. Çalıştığı günler kadar olmasa da erken uyanır, radyo eşliğinde kahvaltısını yapar, evi toparlardı. Sonra biraz uzanırdı, bu arada radyoda hiçbir pazar kaçırmadığı bir radyo dizisi vardı. Onu heyecanla dinler, bir sonraki bölümü merakla beklerdi.

Kimilerine göre Namjoon'un sıkıcı bir hayatı olabilirdi. Namjoon bunlara kulak asmazdı. Henüz çocuk diyebilecek bir yaşta evden ayrılmıştı. Bu mahalleye gelip hayatını bir düzene koyması vakit almıştı. Belki yaşıtları gibi renkli bir hayatı hiç olmamıştı ama Namjoon bunu dert etmiyordu. Tüm gün radyo da dinlese, motor yağı ile üstü başı pislense de hayatta kaldığı her gün için şükrediyordu. Evin içinde yalnız olabilirdi ancak dışarıda öyle değildi. Arkadaşları vardı, Hoseok vardı, Soobin vardı, diğerleri vardı. Dışarı çıktığında onu selamlayan, selamını alan birçok kişi... Namjoon yalnızca bu dört duvar içinde yalnızdı, bu da sorun değildi çünkü yalnızlığına ortak olan radyosu vardı, bazen de kitapları.

pembe panter | namjin ✓Where stories live. Discover now