8. Bölüm: Lanetli Broş Efsanesi

352 59 22
                                    

PEMBE PANTER BURADA

"Umarım bunu okuyacak olan polisin simetri takıntısı yoktur."

Dışarıdan içeriye yansıyan yağmur sesinden başka sesin olmadığı odaya Namjoon'un cılız sözleri karıştı. Elinde bir dosya kağıdı, üzerinde de boyutları birbirini tutmayan ve hizası da denk olmayan harflerden oluşturulmuş kısa bir cümle bulunuyordu. Radyo kapalıydı her zamankinin aksine. Hava, son birkaç gündür yağışlı olduğundan sürekli dinlediği kanalın frekansını tuttursa da sesler cızırtılı geldiğinden sinir olup kapamıştı.

Bu sabah gazete almaya gitmemişti. Yatağının altında neredeyse bir deste gazete vardı artık. Ne gerek vardı bunca gazeteye? Polise, oturup sayfa sayfa mektup yazacak değildi ya? Aradıkları zanlının aslında burunlarının dibinde olduğunu belirten bir cümle herkesin işini görürdü.

Bu yüzden Namjoon bu kısa cümleciği yazdı. Kısa ve öz. Gayet de anlaşılır. Gerçi bir sorun vardı; Jin neredeyse bir haftadır yoktu. Öyle ya da böyle ortalarda görünmüyordu. Namjoon, tamamen gitmiş olmasından endişeleniyordu çünkü çektiği bunca stres bir yana, yakalaması meşakkatli olan bir suçluyu yakalatma şansı varken bu şansı kullanamaması onu çok üzerdi. Pembe Panter, avucunun içindeyken ve neyi çalmayı planladığını bilirken elini kolunu sallaya sallaya yeniden kayıplara karışması hayli can sıkıcı bir durum olurdu.

Namjoon kağıdı masanın üzerine bırakıp geriye yaslandı. Bacaklarını öne doğru uzattığında aslında ne kadar ağrıdıklarını fark etti. Doğru ya, akşam yemeğinden bu yana bu 'mektup'la uğraşıyordu. Nefesini sertçe ve sıkıntıyla verdi başını geriye yaslarken. Jin, çoktan onun hayatını alt üst ettiğini söylerken haklıydı. Buradayken de, değilken de Namjoon asla rahat değildi ve bir türlü o yokken nasıl yapıyorduysa öyle yapamıyordu.

Hışımla bedenini düzeltip kağıdı ikiye katladı ve zarfın içine koydu. Zarfı da daha büyük bir zarfın içine koyup ikiye katladı ve ayaklı askılıktaki kabanının iç cebine yerleştirdi.

Elindeki plastik eldivenleri çıkardı, çöpe attı. Masanın üzerinde oluşan karmaşayı toplayıp kestiği sayfaları bir tencerenin içinde yaktı. Sonra elinde kalan gazetelere baktı. Ani bir kararla bulmaca eklerini ayırıp geri kalanları da yaktı.

Pembe Panter yoktu, Namjoon çoktan treni kaçırmış gibi hissediyordu ancak o gece tamirhaneye gelişi gibi birden, hiç beklemediği anda karşısına yine bu mahallede çıkacakmış gibi davranmaya devam etmekte sakınca görmüyordu.

Onu yeniden görmeyi umut edeceğini düşünmezdi.

***

Doyduğunu hissedip sırtını kanepeye yasladığında camdan yansıyan yağmurun sesini fark etti. Kore'ye döndüklerinden bu yana yağıyordu, hala durmamış olmasına şaşırsa da asıl şaşırdığı bunca şehrin gürültüsüne rağmen damlaların varlığını bir şekilde duyurabilmesiydi.

Başını iyice geriye yaslayıp gözlerini kapadı. Kore'ye döneli henüz birkaç saat olmuştu. Aslında cumartesi günü yapılması planlanan toplantı Japon antikacılardan birinin kızının ameliyatı yüzünden erkene alınmış ve Seokjin, RJ ile birlikte hiç hazırlıksız kendini Pekin'de bulmuştu. Her ne kadar hazırlıksız olsa da bu durum onun için iyiydi, vakit nakitti ne de olsa.

Seokjin bire bir toplantıya katılmasa da aradıkları antikacının zaten onlardan biri olmadığını RJ sayesinde öğrenmişti. Hikaye anlatmayı çok seven biri vardı içlerinde ve bir arkadaşının hikayesini bildiği, ayrıca lanetli olduğuna inandığı baş kısmı ata, geri kalanı kanatlı bir balığa benzeyen broşu almak isteyen ilk müşteriye pazarlık bile yapmadan sattığını toplantıda heyecanlanarak anlatmıştı. RJ, arkadaşının aradığı adamın o olduğuna emin olduğu için bu hikayeyi can kulağı ile dinlemişti. Zheng -antikacının ismi buydu- dediğine göre Zhao Ming Jie -broşu bulup lanetli olduğuna inanan antikacının adı da buydu- lanetten korktuğu için broşu hemen elinden çıkarmak istemişti.

pembe panter | namjin ✓Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt