XI.

11.8K 684 883
                                    

Bu defa anıyı yaşamıyor; izliyordu.

Louis bir rüyada nasıl bu kadar ileri gidilirdi, bilmiyordu. Ama bu gördüğü hangi yaşamsa, orada o yaşamın Louis’si olarak değil; kendisi olarak bulunuyordu.

Her şeyi dışarıdan izliyordu ve uzakta bir yerde aslında uyuyor olduğunu bilmese, rüya falan dinlemez kıyameti koparırdı; bundan emindi.

“Harry,” duyduğu kadın sesinin geldiği yere baktığında, bir şeyin önünde diz çökmüş, ifadesizce o şeye bakan Alfa’yı gördü. “Tatlım,” diye üsteledi kadın. “Eve dönme vakti geldi.”

Alfa hareket dahi etmedi. Louis kaşlarını çattı ve elini Alfa’nın omuzuna koymuş, hüzünle onu izleyen kadına baktı. Gözleri şaşkınlıkla irileşti çünkü tamam, kadının Alfa’nın annesi olduğunu kendisi de anlayabilirdi; bu kadar benzemelerine gerek yoktu, cidden.

“Harry-”

Alfa omuzundaki eli silkip attı. “Eve dönmek mi?” dedi, ne yerinden kıpırdamış, ne de bakışlarını önünden ayırmıştı. “Onsuz eve nasıl dönerim?”

Louis zorlukla yutkundu. Alfa’nın sesi alışkın olduğu gibi değildi. Savunmasızdı, kırılgandı ve alaycı değildi; sorduğu şeyi gerçekten merak ediyor gibiydi. Çocuksu ve acı dolu bir şekilde, merak ediyordu.

“Tatlım,” dedi kadın dudağını ısırarak. “Louis şu anda-”

“Nefes almıyor,” diye tamamladı Alfa acımasızca. “Kalbi atmıyor. Bir kavanoz külden fazlası değil. Bir ruhu yok-”

“Harry!”

“Bir ruhu yok!” diye bağırdı Alfa. Anlamsızca gözleri dolarken Louis daha fazlasını duymayı bekledi.

Alfa hıçkırmaya başladı.

“Bir r-ruhu yok, anne,” dedi yüzünü avuçlarına gömerek. “O artık yok.”

Kadın bir şey diyecek gibi oldu ama sonra daha genç ve yine Alfa’nın kopyası gibi görünen bir kız onu susturdu ve gitmeleri gerektiğini işaret verdi. Louis oracıkta ortaya çıkıp hayır, diye bağırmak istedi. Hayır, onu yalnız bırakmayın!

Elbette, bunu istemesinin hiçbir anlamı yoktu, bir an sonra mezarlıkta Alfa’yla yalnızdı.

“Neden?” diye sordu Alfa. “Neden bu birlikte yaşlandığımız hayatlardan biri değil, cor meum? Neden bu kadar erken?”

“Belki de öyle olması gerekiyordu,” diye mırıldandı Louis kendi kendine. “Asıl sen neden bütün yaşamlarda tam bir mankafa oluyor ve 80 yıl yaşamamı bekliyorsun?”

Hemen ellerini ağzına kapattı çünkü yavaş, Tomlinson, eşini kaybeden bir Alfa’ya ilk söyleyeceğin şey bu olmamalı. Seni duymasa bile. Bu etik bile değil.

Dikkatli baktığında, Alfa’nın donup kalmış olduğunu fark etti ve dudaklarını büzdü. “Belki de duymasan bile hissediyorsundur,” diye yorum yaptı. “Eğer öyleyse bilmeni isterim ki aslında öyle düşünmüyorum, sadece bence biraz daha az pesimist olabilirsin, yani sonuçta en azından başka bir yaşamda-”

“Siktir.” dedi Alfa.

Louis gözlerini kırpıştırdı. Evet, biliyordu fazla soğukkanlıydı ama Alfa hissediyorduysa bile- ki bu tam saçmalıktı ama-

Alfa başını kaldırdı ve bakışları tam onun olduğu yerde takılıp kaldı. “Siktir,” diye tekrarladı, doğrulmaya çalıştı ama dizleri titriyordu.

far as fate, close as galaxyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin