19. Bölüm- Part 1

349 45 25
                                    

Sevgiyle kalın.

Sevgiyle kalın

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

19. Bölüm: Kanayan Yaralar

'İçin papatya tarlası, dışın soğuk bir duvar. Henüz duvarlarını geçen olmadı ama çiçeklerini çürüten çok.'

Deniz'den
İnsan pişman olur.  Kimi zaman yaptıklarından kimi zaman yapamadıklarından. Ama soran olurda hep bir bahanemiz vardır; kırmak için de kırılmak için de.

Ve bazı tarihler vardır. Kalbimizi hep aynı şiddetle sarsan. Saat 05:48. Elimdeki sigaradan bir duman alıp gökyüzüne yolladım. "Nasılsın ablam?" Cevap beklemedim. "Bende iyiyim. Damla'da iyi. Gün geçtikçe asana daha çok benziyor. Senin gibi cesur bir kız. Hiç kimseye eyvallahı yok."

Bir duman daha çektim.

"Herkes yerli yerinde bir sen eksiksin. Sen gideli yedi yıl olmuş. Bazen sana çok kızıyorum beni bırakıp gittin diye, sonra bir an geliyor anlıyorum seni. Diyorum ki Deniz git ablanın yanına. Sonra damla geliyor aklıma. Onun tek tutunduğu dal benim. Babamları sorarsan aynı. Ama savaşıyorum abla. Onlar gibi olmamak için savaşıyorum."

Bir duman daha çektim.

"Cemre geldi biliyor musun? Sen haksız çıktın abla. Ömrümün sonuna kadar beklemedim. Çıktım karşısına. Artık sadece görmek yetmedi abla. Ona dokunmak istedim. Sesini duymak, gülüşlerinin sebebi olmak istedim."

Bir duman daha çektim.

"Ben onun elini tutana kadar çok düştü be abla. Onun dizleri kanadı aylarca, benim kalbim. Onun yaptığı gibi saramadım yaralarını."

Bir duman daha çektim.

"O mu? Bilmiyorum abla. Bazen bana bir bakıyor tamam diyorum, sonunda kalbi bana çarpıyor. Sonra bir söz söylüyor yerle bir oluyor her şey. Ama şikayetim yok. Şükrediyorum. Bundan bir kaç ay önce adımı bile bilmiyordu."

Son dumanı çektim.

"Deniz ismini sevdirdi bana. Senin sonun olan adımı sevdirdi bana. Denizler sadece ölüm değilmiş, sevgide varmış. Yağmurlar sadece göz yaşı değilmiş, aşkın şahitleriymiş."

Sigaramı söndürüp çatıdan aşağı attım. Dudaklarımın arasından süzülen gri dumanı gökyüzüne armağan ettim. Çakmağımı ateşe verip gökyüzüne döndüm.

"İyi ki doğdun ablam."

— — —

Cemre  dolu gözlerle birlikte bakışlarını gökyüzünden dizlerinin üstündeki elinde sabitledi. Deniz'in ablasıyla konuşmasını dinlemişti. Belki küçükken yarasını sarmıştı ama bazı yaralarına merhem olamıyordu. Elinin tersiyle göz yaşlarını sildi.

Ne çok yük binmişti bu yaşında sırtına. Birde bunca derdinin arasında Cemreyi sevmişti. Ne güzel sevmişti hemde.

"Biliyorum sen bizi duyarsın rabbim. Kalbimizi görür, kullarını bilirsin. İsyan etmek gibi olmadın ama Allah'ım, sevgi hep böyle yakar mı? Eğer öyle ise neden kalbimiz atar? Sen her şeyin en iyisini bilirsin. Hakkımızda en hayırlısını verirsin. Bugün kendim için açmadım ellerimi. Allah'ım Deniz'in derdine yardım et. Yükünü hafiflet. Amin." Avuç içleriyle yüzünü sıvazladı.

*
Cemre'den
Kapıda duran üç adam bana dik dik bakarken başını salladım. "Günaydın."

"Günaydın abla." Dedi içlerindeki en iri adam.

"Cemre." Dedim elimi uzatıp. "Benden büyüksünüz muhtemelen. Lütfen bana Cemre de."

"Tamam yenge." Elimi sıkmayınca geri çektim.

"Deniz'in arabası nerede?

"Bir yere gideceksen biz bırakalım yenge." Diğeri öne atladı.

"Sorumun cevabı bu değil."

"Ağamın arabası garajda yenge." Nokta yerine küfür kullanalar gibi yenge kullanıyorlardı. Anladık yengenizim. Peşinden gidip açtığı kapıdan girdim.

Hemen önümde olan arabanın kapısını açıp bindim. Araba kullanmayı Kürşat'ın anlattığı kadarıyla biliyordum.

"Hadi kızım Cemre! Göster marifetlerini." Anahtarı çevirip garajdan çıkardım. Dönerken biraz sürmemle ir adam koşarak yanıma geldi. "İyiyim iyiyim." Dedim gülerek. Gideceğim yeri navigasyona girip gaza bastım. Kazasız belasız önce pastaneye uğrayıp pastayı aldım sonra hediye mağazasına uğrayıp hediyemi aldım. Bir iki yerede uğradıktan sonda arabaya geçtim.

Poşetleri arka koltuğa koydum. Yoldan geçen bir kaç bakış önce bende sonra arabada gezindi. Saçımı savurdum. Yıllarca iğne yapsam alamayacağım bir arabayla hava atıyordum.

Baba parasının gözü kör olsun!

Yola çıkmadan cebimden telefonumu çıkarıp annemi aradım. Bir kaç çalışta açmayınca abime döndüm.

"Cemre'm?" Abimin sesi yüzümü güldürmüştü.

"Nasılsın abim?"

"İyiyim boncuğum sen nasılsın?"

"İdare ediyorum abi. Senden bir şey isteyeceğim."

"Dinliyorum boncuk."

"Bak şimdi beni çok iyi dinle..." abime her şeyi anlattıktan sonra telefonu kapatıp arabaya yerleştim. "Girdik bir işe Allah sonumuzu hayrete."

Arabanın radyosunu açıp yoluma koyuldum. Deniz'in sesi olsa daha iyi olurdu ama bunlada idare ederdim. Telefonum çalınca müzik kesilmesin diye telefondan cevapladım. "Efendim Deniz?"

"Neredesin?"

"Sana da günaydın."

"Cemre sen beni delirtecek misin?!" Sesi sinirli geliyordu. "Kızım arabaya atlayıp gitmek ne demek?"

"Araba için endişelenme sapa sağlam. Yat kalk dua et mükemmel bir şöförüm."

"Allahım sabır. Kızım senin ehliyetin yok, ehliyetin!"

"Detaylara takılmayalım şimdi." Deniz telefonda sabır çekmeye devam ederken yol kenarında bir polisin bana dur demesiyle gerilmiştim. "Bir dakika bekle Deniz."

Arabayı kenara çekip camımı indirdim. "Ehliyet ruhsat lütfen."

"Bu saate trafik çevirmesi mi olur?"

"Hanımefendi ehliyet ruhsat." Dedi polis sert bir tonda.

"Onlar hallolur polis bey. Ama bu kontrol ne için?" Gülümsedim. Sıçtın kızım Cemre. "Hayır benim bir araba kullanıcısı olarak bu bilgiler öğrenmem lazım. Neden sorgulanıyorum? En doğal hakkım bunu bilmek."

Arkasını dönüp arabanın oradaki polislere döndü. "Oğlum arabayı arayın. Hanımefendi sizi dışarıya alalım."

Adamın net sesiyle ve kapımı açmasıyla telefonuma döndüm. "Deniz bir sorunumuz var."

MAVİ PAPATYAWhere stories live. Discover now