20. ✓✓

69.5K 2.8K 512
                                    

Yattığım yataktan kalkıp odanın balkonuna çıktım. Doğan'ın yanından ayrıldığımdan bu yana içime çöken sıkıntıyla ağzımı bıçak açmamıştı. Hâliyle Gamze'de sorular sormuştu ama ona bile bu konudan bahsetmemiştim.

İnsan tanımadığı bir yabancıyı özler miydi?

Garipti ama ona alışmıştım, özlüyordum.

Temiz havayı içime çekip ellerimi demir korkuluklara yasladım. İnsanın bir kere geldiği şu dünyadan sevgisiz göçüp gidecektim. Orhan kendi çapında beni seviyordu ama ben onu sevmiyordum.

Ailemi elbette seviyordum ama onlar bile bazen bana bir yabancı gibi geliyordu. Mesela küçüklüğümde gördüğüm sevgi uzun zamandır yoktu.

Kısacası kendimi yapayalnız hissediyordum.

Orhan'ın adamları ile göz göze geldiğimde hissiz bir şekilde bakıp tekrar içeriye girdim. Boğulacak gibi hissediyordum.

Bunda Orhan'ın da payı vardı. Varlığını asla unutturmuyor, fırsat buldukça beni arayıp saçma sapan muhabbetleriyle beni bunaltıyordu.

Odadan çıkıp babaannemin yanına gitmeye karar verdim. Sonra bu isteğimden de vazgeçip aşağıya indim. Babamın çalışma odasından sesler geliyordu. Anlaşılan onlar da yoğundu.

Derin bir nefes vererek tekrar odama çıkmak için hareketlendim fakat annemin ismimi söylemesiyle birlikte adımlarım durdu. Telaşlı sesi dikkatimi çekmişti.

Çalışma odasının kapısına yanaştırdığımda, "Ne demek istemiyor?" dedi annem. "Kızın gönlüne mi bırakacağız?"

"Gönlüne bırakalım demiyorum." dedi babam. "Ama Orhan'a alışması için hiç fırsat vermedik."

Benden bahsediyorlardı. İçeriye girip konuya dahil olmak istedim ama annemin sözleri ayaklarımı olduğum yere çiviledi. "Sanki öz kızın! Niye bu kadar tasalanıyorsun evlenince o da alışır."

Sanki öz kızın!

Ne?

İdrak edemedim sözleri. Başım döner gibi olduğunda sözlerinin sadece mübalağa olduğunu düşünmek istedim.

"Elimizde büyüdü Serpil. Sen hiç mi sevmedin bu kızı?" dedi babam. Yeni bir şok daha yaşarken, "Borçlarım bu kadar çok olmasa Yağmur'u harcamazdım ama gerçekten elim kolum bağlı." diye devam etti. "O adam manyağın teki."

"Bu güne kadar besledik büyüttük. Vefa borcu denilen bir şey var. Öz ailesinin yapmadığını yaptık, bu kadar ince düşünme Necati evlenip gidecek işte sen de sıkıntılarından kurtulacaksın."

Gözlerim kararmaya başladığında elimi kapının pervazına yaslayıp nefes almaya çalıştım. Allah'ım neler duyuyordum? Yıllardır bana anne baba olan, ailem olarak bildiğim insanlar benim gerçek ailem değil miydi?

"İntihar ediyormuş gibi yapıp onun vicdanıyla oynamak... Ne bileyim kendime hiç yakıştıramıyorum."

İçime oturan dehşet verici sıkıntıyla dolan gözlerimi yumdum. Her şey yalan dolan mıydı? Allah'ım kâbus görüyor olmalıydım.

"Senin o hâlini görmese ikna olur muydu sanıyorsun!?" dedi annem bildiğim kadın. "Bırak artık kurcalama şu işi evlenecekler ve her şey yoluna girecek."

"Hayır." diye fısıldadım. "Öyle bir şey olmayacak."

Ses yapmadan tekrar odama çıktığımda telefonu avucumun içine alıp odada volta atmaya başladım. Duyduklarım keşke şaka olsaydı. Beni bunca zaman büyüten insanlar nasıl olurda bu gerçeği benden saklarlardı?

Bu nasıl vicdandı böyle? Beni hiç mi sevmemişlerdi? Hiç mi değer vermemişlerdi?

Yüzüme çarpan gerçek öyle sıradışıydı ki hâlâ aklım almıyordu. Bir yalanın içinde yaşadığıma inanmakta güçlük çekiyordum. Onların insanlığını sorgularken düşünme yetimi kaybedecek gibi hissediyordum.

Ellerimi saçlarımın arasından geçirip ciğerlerime yetmeyen bir nefes aldığımda ağlamamak için alt dudağımı ısırdım. Ama gözlerim kendiliğinden dolmuştu bile.

Nasıl olurdu ya? İnsan evinde beslediği bir kediye, köpeğe ya da bir balığa bile alışıp ona merhamet duyardı. Onu severdi. Bense onların yanında büyümüştüm. Hastalandığımda yanımda olmuşlardı. Ağladığımda teselli etmişler kötü anlarımda beni hiç yalnız bırakmamışlardı. ki son zamanlarda sevginin ufacık bir emaresine rastlanmamıştım ama yine de onlar benim ailemdi. Sahte bile olsa bana anne baba olmuşlardı.

Allah'ım! Delirecektim. Her şey öyle saçma ilerliyordu ki hiçbirine inanmak istemiyordum. Fakat duyduklarım da ortadaydı.

O sırada telefonuma gelen mesajla yatağın üstüne oturup, görmeyen gözlerle ekranı açtım.

Dodo: Sen mesaj atma dedin ama...

Dodo: Sanırım özledim seni.

Yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. Başım öyle dumanlıydı ki ne hissedeceğimi bile bilmiyordum ama bildiğim bir şey varsa saçma olduğu hâlde benim de onu özlediğim gerçeğiydi. Ve şu an varlığına deli gibi ihtiyacım vardı.

Yağmur: Doğan

Dodo: Yazma diyeceksin biliyorum

Dodo: Ama sadece bu geceliğine mesaj atsan olmaz mı?

Girdiğim girdabın içinde kaybolurken bile gülümsemeyi başardım. İyi değildim. Şoka girdiğim kesindi ama bir yanım hâlâ ayıktı. O da Doğan'a olan ihtiyacımı su yüzüne çıkaran yalnızlığımdı.

Yok muydu arkadaşlarım? Elbette vardı. Fakat Orhan arada olduğu sürece kimse bana yardım edemezdi. Hepsi iyi gün dostuydu.

Verdiğim kararın doğruluğunu ya da yanlışlığını sorgulama gereksinimi duymadan derince içimi çekip Doğan'a yazmaya başladım.

Yağmur: Doğan, kaçırsana beni.

•••••

KAÇIR BENİ ✓ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now