30. ✓✓

55.4K 2.9K 1.3K
                                    

Tüm endişelerimin sona ermiş sonunda rahat bir nefes almıştım. Fakat Doğan'ın gözlerindeki durgun ifadede anlık sevincimi kursağımda bırakmıştı.

"Ne demek kurtuldun? Biz beraber değil miyiz?" diye sordum. "Az kalsın senin de başın yanacaktı."

Doğan eğilip sehpanın üstündeki sigarasına uzanıp yaktığında, "Senin başın beladaydı, ben de sana yardım ettim." dedi. "Sana yardım ederken başımın belaya gireceğini zaten biliyordum, Yağmur. Sürpriz olmazdı."

Sigaramın külünü kül tablasına silkip, "Niye şimdi soğuk davranıyorsun?" diye sordum. Bu hâli hiç hoşuma gitmemişti. "Sorun seninle gelmek istemeyişim mi?"

Başını iki yana salladı. "Bana güvenmiyorsun.

Gözlerimi yorgunca yumup açtığımda, "Annem ve babam bildiğim insanlar bana bu zamana kadar yalan söylemişler." diye fısıldadım. "Sen olsan güvenebilir miydin?"

Tartan bakışları bir müddet yüzümde dolaştı. Sonra ayağa kalkıp mutfağa geçti. Gözlerimle onu takip ediyordum. Güvensizliğim onu kırmış olabilirdi ama benden daha fazlasını beklemeye hakkı yoktu.

Henüz yaktığı sigarasını evyenin içine söndürüp bir bardak su içti ve üstündeki tişörtü çıkarıp bana bir kez bile bakmadan duşa girdi. Benimle konuşmak istemiyordu.

Sigaramı söndürüp kalktığımda yatağın yanındaki pencereye doğru ilerledim. İçeriye süzülen tatlı meltemle gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldığımda neden hâlâ mutsuz olduğumu düşündüm.

Öyle ya, Orhan'dan kurtulmuştum. Artık özgürdüm ama ruhum kapana kısılmış gibi hissediyordum. Su sesleri akıp giderken gözlerimi gökyüzüne kaldırdım. Ne yapacaktım şimdi?

Doğan ile bir beraberliğim olması için onunla gitmem gerekiyordu. Yani açık açık söylemese de sanırım bunu şart koşuyordu. Ama bu benim için çok zor bir karardı.

Yaklaşık beş dakika sonra su sesi kendiliğinde duş perdesinin açılma sesini duydum. Doğan'ın çıplak ayakları parkenin üstünde sesler bırakırken içime titrek bir nefes çektim. Aramızda karşı konulmaz bir çekim vardı ve bununla nasıl baş edeceğimi bilemiyordum.

Hemen dibimdeki demir raflara uzanan kolunu göz ucuyla gördüm ama bakmaya cesaretim yoktu. Tövbe de Yağmur, adam çırılçıplak, bir de cesaret edip bakacak mısın?

Onu hâlde düşünürken bile içimden garip bir şeyler akıp gitti. Resmen ateşle barut gibiydik.

"Karnın acıktı mı?"

Doğan'ın sorusuyla başımı iki yana salladım. "Aç değilim."

Kıyafet hışırtıları gelirken, "Ben acıktım." dedi. Sesi soğuk falan değildi. Normal düzeyde çıkıyordu. "Ne yiyelim."

Arkamı dönersem ben seni yiyeceğim haberin yok!

"Bilmem ki, belki akşama yerim ben. Sen bak keyfine."

Hareketlenip yanıma doğru geldiğini ayak seslerinden anladım. Acaba giyinmiş miydi? Yoksa o da beni mi yemeyi düşünüyordu?

Belime sarılan kollar ile onun sert vücuduna çekildiğimde aldığım nefes içimde kaldı. Islak sakallarının sardığı çenesini omzuma dayayıp, "Neden aç değilsin?" diye fısıldarken ellerimi onun nemli kollarına koyup tuttuğum nefesi bir anda bıraktım.

"Canım istemiyor."

Ne bu değişimler abi banyoda kafana taş mı düştü?

"Hmm." diye mırıldandı. Aynı anda aramıza giren saçlarımı kenara çekip kolunu tekrar belime sardığında, "Senin şu an mutlu olman gerekmiyor mu?" diye fısıldadı.

Burnunun ucunu yanağımda gezdirip kokumu içine çektiğinde zavallı kalbim yaralı bir kuş gibi çırpınmaya başlamıştı.

Vücudunun nemimi sırtımda hissederken, "Mutluluk mu bıraktın?" dedim sistemle.

Beni heyecanlandırıyordu fakat halının altına süpürülmüş Amerika başlıklı konumuz hâlâ mevcut sorundu. "Seninle gelemiyorum diye surat asıyorsun bana."

Dudakları yanağıma değip kulağıma doğru giderken ılık nefesiyle tüm tüylerim ayağa kalktı. "Gelemiyorum diye bir şey yok, Yağmur. Güvenmiyorum ve gelmiyorum diyeceksin."

Açık sözlüydü, her zamanki gibi...

Belime sardığı kolları çözmeye çalışıp buna tezat olarak da gözlerimi kapadığımda, "Benim yerimde olsan sen güvenir miydin" diye sordum. "Doğruyu söyle ama bak, küserim."

Doğan'ın kulağıma ve oradan şakağıma tırmanan dudakları gerildi ve güldüğü anladım. Pislik her dediğimle dalga geçiyordu. Hem de şu vaziyette.

"Güvenmezdim." dedi kısık bir sesle. "Asla." Bu adam neden böyle çekici bir ses tonuyla konuşup beni yükseltiyordu ki!?

Göğsüm şişene kadar aldığım nefesi verip gözlerimi açmaya çalıştım. Elim hâlâ belimdeki kollarındaydı. "O hâlde bana gönül koyamazsın." dedim. Karşı konulmaz varlığıyla dengemi bozmuş olabilirdi ama aklım az da olsa başımdaydı. "Burada kalırsan, yani herhangi bir şehir de... O zaman bir şansımız olur ama Amerika olmaz."

Olmazdı çünkü yabancısı olduğum bir ülkede başıma neler geleceğini bilemezdim. Evet mantıklı düşündüğüm zaman başa gelecek burada da gelirdi ama olurda Doğan ile ters düşersem, yollarımız ayrılırsa bilmediğim bir ülkede yaşamak istemiyordum. Belki de psikolojim düzgün olsa her şey başka olurdu, ondan önce koşardım fakat şimdi kendimi sudan çıkmış balık gibi hissediyordum.

Saçlarımı koklayıp nefesini verdiğinde belimdeki elleri çözüldü ve ben yarı aralık gözlerle odağımı bulmaya çalışırken bedenimi usulca ona çevirdi. Alt kısmına ne giyinmiş göremiyordum. Açıkçası bakamıyordum ama geniş omuzları çıplak bir vaziyette karşımdaydı.

Yüzümü avuçları arasına alıp gözlerime baktı. "Burada kalırsam benimle olacaksın yani?"

Başımı salladığımda burnumun ucuna ufak bir öpücük bıraktı. "Öyle olsun. Hangi şehre gitmek istiyorsunuz küçük hanım?"

•••••••••

KAÇIR BENİ ✓ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now