28. ✓✓

62.8K 3K 774
                                    

Dakikalar peşinden saatleri sürüklerken dün aldığım sigarayı bitirmek üzereydim. Vakit öğleye geliyor, stresten parmak uçlarıma kadar elektrik yükleniyordu. Gözlerim ise sürekli saatte kayarken tırnaklarımı yeme dürtüsünü kafamdan atmaya çalışıyordum.

Laptop başında hâlâ bir şeylerle uğraşan Doğan ise nefesini verip kendini koltuğa bıraktığında bana baktı. Belki de bir saatten bu yana ilk defa gözlerimiz buluşuyordu.

O koltukta yayvan bir şekilde otururken, ben yatağın üstünde bağdaş kurmuştum. Tembel hareketlerle kalktım. Parmaklarımın arasındaki sigaramın izmaritini pencerenin önündeki kül tablasına söndürdüğümde dumanını dışarıya üfleyip Doğan'ın yanına gittim.

Geldiğimi gördüğü hâlde duruşunu bozmadı. İkili koltuğa yayılmış, bildiğin tekli koltuğa çevirmişti. Aldırmadım, ayağımı koltuğun oturma kısmına atıp yukarı çıktığımda, koltuğun kolçağına oturdum. Zaten stresten başım dönüyordu bir de nazlı nazlı süzülemezdim, bir yere oturacaktım işte.

Doğan gülümsedi. Kenara kayıp, "Gel." dedi.

Omuzlarımı silkip, "Burası iyi boş ver." dedim. "Başka bir şey buldun mu?"

Doğan, başını sallayıp eğilerek ekranı bana çevirdi. "Bunlar da diğerleri."

Ekrana baktım. Bir sürü doysa açılmıştı. "Yani?" dedim. "Anlatsana."

"Şirket hesaplarından başka şirketlerin ağlarına sızdım. Başka dediğime bakma yine Orhan'ın adına ama yasal değil. Gün içinde sahte içki sevkiyatı da var. Üstelik ülkenin tüm illerine dağıtım yapıyorlar." dedi. "Bir de evrakta sahtecilik var. Adam resmen sahte manyağı olmuş."

O gülümsediğinde ister istemez ben de gülümsedim. Gözleri dudaklarıma kaydığında yutkundu ve sesini temizledi. "Ama evrak işinde ülkenin ünlü mafyalarından birine kazık atmaya çalışmış." dedi. "Büyük cesaret."

Ufacık da olsa içime bir ümit ışığı doğduğunda, "Sence bunlar yeterli olur mu?" diye sordum. "Yani emniyet senin bulduğun gibi bunlara ulaşabilir mi? Ya da o mafya dediğin adamlar bunu öğrenirse yaptığı sahtekârlığı Orhan'ın yanına bırakır mı?"

Doğan tehlikeli bir şekilde güldüğünde, "Anasını bile si- pardon." dedi. "O adamların yanında senin Orhan'ın esamesi bile okunmaz. Bir öğrenseler var ya işini o an bitirirler."

Yaşadığım strese rağmen gülümsedim. Elimi saçlarımın arasından geçirip, "İnşallah işe yarar." dedim. "Benim çok ümidim yok ama neyse."

Elimi tutup beni yanına çektiğinde dizlerimi altıma toplayıp yanına oturdum. Kolunu omzuma atıp kendine yasladığında ise, "Bu mesele hallolacak tasalanma." dedi. "Tüm bunlar bittikten sonra ne yapmayı düşünüyorsun?"

Bedenim ona yaslı bir vaziyette otururken gözlerim kucağımdaki ellerime düştü. "Buralarda kalmayı düşünmediğim kesin." diye mırıldandım. "Beni buraya bağlayan bir şey yok, giderim her halde."

Dudaklarının saçlarıma değdiğini hissettim. "Nereye gideceksin?"

Öpücüğü ile içime kesif bir nefes çekip omzumu hafifçe sarstığımda, "Bilmem." dedim. "Yol nereye götürürse." Gidecek bir yerim yoktu. Kendime yeni bir hayat kurmam gerekiyordu.

Parmak uçları çeneme değip başımı usulca kaldırdı ve ona bakmamı sağladı. Düşünceli bir yüz ifadesiyle beni izliyordu.

"Yol seni bana getirdi, Yağmur." diye fısıldadı. Saçlarımı kulağımın arkasına usulca iliştirirken parmaklarının tersi yanağıma sürtünmüştü. "Benden gitmek mi istiyorsun?"

Gözlerimin içine derince bakarken içimden bir şeylerin akıp gittiğini hissettim. Kalbim yavaşça havalanmıştı sanki. "Sen de gideceksin." diye mırıldandım. Kokusu genzime süzüldükçe içim bir hoş oluyordu. "Amerika'ya döneceğini söyledin."

Alaycı bir tavırla gülümsedi. "Sorun pasaport mu?"

Nasıl baktığımı biliyordum ama gülümsemesi biraz daha genişledi. "Efendim?"

Usulca başını yaklaştırıp şakağımı öptüğünde, "Benimle gelmek istemez misin?" diye sordu.

Dudakları tenimi karıncalandırırken söylediği sözlerle kesik bir nefes aldım. "Amerika'ya mı?"

"Yok Hakkari'ye." dedi gülerek. "Şoka mı girdin yavrum?"

O bana böyle bakarken neye girdiğimi bile bilmiyordum. "Bilmem ki, şehir dışı diye düşünmüştüm ama yurtdışı hiç aklıma gelmemişti." Biraz daha saçmala, Yağmur. Takılman gereken yer yurtdışı değil, seninle birlikte gitmek istemesi.

"Düşün işte, vaktin var."

Fısıltısı üzerine başımı iki yana salladım. "Bilmiyorum." Yakınlığı nefesimi hızlandırmış, gözlerim sürekli dudaklarına kayıyordu. Doğan ise bunu fark ettikçe tehlikeli bir şekilde gülümsüyordu.

Bana biraz daha yaklaştığında kirpiklerim titremeye başladı. Allah'ım! Binbir vaatte bulunan gözleri öpecek gibi bakıyordu. Biraz daha eğildiğinde ise savaşı kaybeden gözlerim usulca kapandı. Dudaklarımın üstünde ufak bir baskı hissettim önce, daha sonra ılık nefesi genzime süzülürken eli saçlarımın arasına karışıp başını hafifçe yana yatırdı.

Öpüşü biraz daha derinleşirken elimi kaldırıp kirli sakallarının çevrelediği yanağının üstüne koydum. Sadece bu hareketim bile onu dudaklarının baskısının artmasına sebebiyet verdi. Taklalar atan kalbim ise sanki bu hissi hiç yaşamamış gibi birazdan uçuşa geçecekti.

Ciğerlerim nefes alma ihtiyacıyla yanıp tutuşurken dudakları usulca çeneme kaydı ve aldığım soluğu inleyerek verdim. "Doğan!" diye fısıldadım sadece. Kelimeleri toparlayıp cümle hâline getirmek şu an oldukça zordu.

Dudakları yavaşça boynuma doğru kaymış, başım kendiliğinden yana eğilmişti. Tenime doğru nefesini verirken, "Benimle gel Yağmur." diye fısıldadı.

Ardından tekrar dudaklarıma tırmandı. Düşünme yetisini usul usul kaybederken mantıklı hayatta kalma savaşı veriyordu. Hafifçe geri çekildiğimde dudakları yine çeneme oradan da kulağıma doğru ilerlemeye başladı. "Benimle ol, benim ol."

•••••••

Hani bir sürü yorum hani votelerr 😍

sihirlisonbahar 🖤 profilimi takibe almayı unutmayın aşklarım.

KAÇIR BENİ ✓ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now