Yıldızmış gözlerin

3.9K 245 15
                                    



Bilir mi bu dünya? O dudakları öpememek neymiş? Bilir mi bu dünya yanındayken dokunamamak neymiş? Erişemeyeceğini bile bile  istemek neymiş? Aşkmış adı dediler , ama her zaman mutlu sonla bitmezmiş. Yazılı kuralmış ya bu da.

.

Genç adamın dudakları , genç kadının dudakları , ikiside belki de geç kalmamıştı , birbirlerini yormamışlardı , kalben sevmişti ,  birden bire tutulmak neymiş öğrendi genç kadın , birden bire bağlanmak neymiş öğrendi genç adam.

İkisinin bakışları , ruhları , kalpleri , zihinleri , vücutları birbirleri için yaşıyordu adeta. Belki de birisi geri çekse kendini diğeri koşardı yamacına , birisi ölüm kıyısında olsa  diğeri can verirdi onun acısına ,  Neymiş bu aşkmıy'mış adı. Güldürür mü? Ağlatır mı? Üzer mi? Ayrımı bırakır? Kavuşturur mu? Kim bilir. Belki de , iki aşık o an hayatlarını yaşamalıydı , sonu yokmuşçasına , kaçarcasına , ölümüne yaşamalıydı ,  o an ne yapmak istiyorsa , korkmamalıydı , sonsuz güvenmeliydi. Yapabilir miydi?

.

Nefes nefese ayrıldığımız da Mirza'nın elleri çenemeyken anlını bana yaslamıştı. O an da kaybetme hissi o kadar yoğundu ki kendimi bu düşünceden öteye götürememiştim. Zaten Kıpkırmızı olan gözlerim tekrardan dolmaya başlamıştı. onun için , ikimiz için , birlikte olmamız için , duraksadım ve yalvardım adeta , o an onu o kadar çok istedim ki , kendime engel olamamıştım. Ellerim Mirza'nın göğüsündeyken ani bir haraketle onu kendimden ittim. Karşımda ki kara gözler baygın gözlerle baktı harelerime , onun belki de koşarak kollarının arasına girmek istiyordum. Ancak yapamazdım , bir yanım beni öyle büyük bir kuvvetle kendisinden itiyordu ki , bir adım bile yaklaşamaz olmuştum. Gözlerimden akan birer birer yaş damlalarıyla yanağımdan süzülen yaşlara odaklandı Mirza , odağı bu sefer gözlerim değil göz yaşlarımdı. Sinirlendiği yüzünden belli olurken kendisini sakinleştirmek ister gibi gözlerini kapatmış ve sakin  olmaya çalışmıştı. o an tek yaptığım ise ağlamamın hıçkırığa dönüşmesi olurken , yumruk yaptığı elleriyle hiç bir şey yapamadı. Arkamda ki duvara yaslandım , destek almak ister gibi düşmemek adına tutundum o düz duvara.

O an ne konuşacaktım ki , ondan olan bebeğini mi? Yoksa ona karşı tutulduğum o imkansız aşkın ne sonuca varacağını mı? Hiç birinin ne bir anlamı ne de bir sonucu vardı. Bu saatten sonra ikimiz içinde hiç bir şey yapamazdık.

Gerilen vücudum ile dikleştim ve yürüyebildiğim kadar hızlı adımlarla indim o merdivenlerden ve dışarı çıktım. Büyük salonda tek kendimin topukluları yankılanırken , daha da hızlandım.

Ellerimle kollarımı sıvazladım kendi kendime , yanaklarımdan aşağıya doğru akan yaşları umursamadan ileride gördüğüm arabaya doğru ilerlemeye başladım. Gözlerim buğulanmış bir şekilde önümü görmeden ilerlerken belimden tutulmamla olduğum yerde sarsıldım. Kollarımı sıkıca turan civciv sarısı çocuğu görmemle bir anda kollarına atılarak sarılmıştım.

"Can!" Gözlerimden akan her bi yaş beni daha da zorlarcasına iyice ağlamama vesile oluyordu.

"Balım , söz vermiştin giderken , ağlamak yoktu hani?" Can'ın sözleriyle olduğum yerde kala kalmış ve kendimi durdurmak adına iç çekişlerine dönüşen ağlamam ile duraksamıştım.

"Ellerimi saçlarına yerleştirirken burukça gülümseyerek , konuştum.

"Civciv sarısı saçlarını kestirmişsin , üzüldüm.!" Diye , konuştuğum da burukça gülümseyerek ceketini üzerinden çıkartırken bana giydirmişti.

"Sen neden buradasın , seni görmek o kadar iyi geldi ki anlatamam Can!" Derken , dayanamayarak kollarımı beline sarmıştım.

"sen yeter ki iste Balım , İstanbul'a gitmeden önce seni bir kez daha görmek istediğim için kuzeninle konuştum." Ağlamam yavaş yavaş Azalırken  kaşlarım havalanmış ve yürümekten vazgeçerek olduğum yerde durmuştum.

ALEDAOnde as histórias ganham vida. Descobre agora