TANITIM: DİLHUN

7.2K 248 31
                                    

Merhaba,
Devran ve Dila'nın yolculuğuna hoş geldiniz!

Bu kurgu bize iyi gelecek, yaralarımızı saracak. (benim enayilik seviyesi ayynnen)

Keyifli okumalar. 🤍


GELECEK BÖLÜMDEN BİR KESİT

Felaket kelime anlamı olarak felekten türemiş; çok kötü, yıkım ya da bela anlamlarına gelir.

İnsanın felaketinin ne zaman geleceği belli değildir. Kaderimiz önceden belirlenmiştir ama yine de ona şekil veren bizizdir.

Önceden bilseydik eğer başımıza gelecekleri değiştirmek ister miydik orası meçhuldür. Yaşanacak olan kader yaşanmadan peşimizi bırakmaz, yaşamamız gereken ne varsa, iyi ya da kötü, muhakkak yaşanır.

Felaket.

Kader.

"... işte kader hep böyle davranır bizlere, hemen arkamızdadır. Omzumuza dokunmak için elini çoktan ileri doğru uzatmıştır."

***

Genç adam duydukları karşısında elini kolunu nereye koyacağını bilemedi. Kendini o kadar çaresiz ve çıkmazda hissediyordu ki. "Karınız hiçbir şey hatırlamıyor da ne demek oluyor doktor?" diye söze başlarken genç adam, aslında bunun canını ne kadar yaktığını kendisi de dile getirince anladı. Bir şeyleri anlamak istiyordu. Aklı almıyordu. Çünkü bunun mümkünatı yoktu.

Karısı onu unutamazdı. Onlar birbirlerini çok seviyordu, her şeye rağmen üstelik. Karısı nasıl onu unutabilirdi?

Liseden beri tanıştığı, ilk aşkı, dört aydır evli olduğu karısı onu hatırlamıyor olması küfür gibi bir şeydi.

"Geçirdiği kazada eşiniz kafasına ağır bir darbe almış Devran Bey. Bu tür vakalarda hastanın hafıza kaybı yaşaması çok normal. Şükredelim ki sadece bir hafıza sorunuyla bu durumu atlattı. Bakın durumu ciddiydi, öncelikle sizden sabırlı olmanızı istiyorum. Eşiniz-" Karşısında yaşını almış doktor, karısının tüm durumunu tekrar tekrar özet geçerken genç adam daha fazla bunları duymaya katlanamayarak sözünü bir çırpıda kesti.

"Şükredeyim öyle mi? Şükredeyim. Karım beni unutmuş! Ben burada oturup şükredeyim. Sen ne dediğinin farkında mısın doktor? Karın seni unutmuş diyorsun, hiçbir şey hatırlamıyor diyorsun." Elini ensesine doğru götüren genç adam, doktorun odasında oradan oraya yürürken sakinleşmeye çalışıyordu. "Hatırlamıyor ne demek lan! Hiçbir şey hatırlamıyor ne demek?!" diye acı içinde inledi.

Göğüs kafesinde hissettiği acı öyle bir acıydı ki genç adamın bıçak kesse şu an acizleşen bedenini, bu kadar büyük bir acı hissetmeyeceğinden adı kadar emindi.

"Eğer eşinize de böyle, bu şekil davranırsanız durumu çok zorlaştırırsınız," dedi doktor ciddiyetle. "Her şeyden önce sakin ve sabırlı olmanız gerekiyor. Hatırlaması için bir şeyleri zorlamamanız gerekiyor. Hastanın psikolojisi zaten bu durum karşısında alt üst olmuş durumda. Çok rastladığımız bir durum bu," deyip duraksadı doktor. Karşısında duran genç adamın çaresizliğini görünce kelimelerini seçerek konuşması gerektiğinin farkına vardı bir an için. Genç adamı anlıyordu ama elinden gelen bir şey yoktu. "Çok gördüm ben Devran Bey," dedi doktor sakin bir tavırla. "Tecrübelerimden yola çıkarak, yılların birikmişliğiyle sizinle bu konu hakkında konuşabiliyorum. Hasta zaten hatırlayamadığı, kendini bir boşluğun içinde hissettiği için çok fazla zorlanacak. Çok ağır ve zorlayıcı bir süreç bu. Siz eşinizin yanında olmalısınız ama bir şeyleri zorlayarak değil, sabırla bekleyerek. Belki bir hafta sonra küçük bir şeyden hatırlamaya başlayabilir eşiniz bazı şeyleri. Belki de bu durum aylarını hatta yıllarını bile alabilir," deyince doktor, ayakta dikilen genç adam derin ve sesli bir of çekti odanın içinde.

Öyle bir of çekmeydi ki bu eğer bir ressam tuvalinin üzerine çaresizliği resmetmek isteseydi, genç adama şu an bakabilirdi. Ona, sadece bir kez olsun bakması bile yeterdi.

Çaresizlik.

İnsanı deli eden, ne yapması gerektiğini, nasıl davranması gerektiğini bildirmeyen bir şeydi.

"Önemli olan sabır," dedi doktor tekrar konuşmaya başlarken. "Her şeye en baştan başlamak gibi düşünebilirsiniz bu durumu. Eşinizi zorlamadan hatırlamasını sağlayabilirsiniz. Mesela önceden gittiğiniz yerlere götürebilirsiniz, birlikte yapmaktan çok hoşlandığınız şeyleri tekrar ilk günkü gibi yapabilirsiniz ya da ikiniz için özel bir şeyi bu bir eşya, çiçek hatta kitap bile olabilir. Eşinizin görebileceği şekilde evinizde bir şekilde ayarlama yaparak ona bazı şeyleri hatırlaması konusunda belki yardımcı olabilirsiniz." Doktor karşısında onu hiçbir şey söylemeden, üzüntüden ne yapacağını şaşırmış olan, yüzünde acının her bir tonunu gördüğü bu genç adama kendince fikirler sunuyordu. Sık rastladığı bu vakalar ona artık normalmiş gibi gelse de hasta yakınlarının ilk öğrendiklerinde verdikleri tepkileri de çok rahat anlayabiliyor ve oldukça doğal karşılıyordu. En azından oldukça anlayışlı olmaya çalışıyordu.

Genç adama karısıyla ilgili söylemesi gereken bir şey daha vardı ama nasıl söyleyeceğini kestiremiyordu doktor. Genç adamın suyuna gitmek şu an için en mantıklısıydı. "Beynin bir koku hafızası vardır Devran Bey. Kokuları algıladıktan sonra beyinde depo eder, saklar. Eşinizin sevdiği kokulardan da yararlanabilirsiniz," dedi doktor bir fikir daha sunarken. "Sizi çok iyi anlıyorum ama bakın-" Genç adamın duyduğu bu sözler bastıramadığı öfkesinin son noktası olmuştu.

Doktorun karşısında ona karısının kendisini hatırlaması için verdiği tavsiyeleri dinlemeyi kaldıramıyordu.

Dinlemeye bile tahammül edemediği şey aslında apaçık ortadaki gerçeklerdi.

Karısı unutmuştu.

Canından bile çok sevdiği karısı kocasını unutmuştu.

Elini havaya kaldırıp doktorun yine sözünü kesti genç adam. Sinirliydi. Elinden kaza çıkmasını istemiyordu ama karşısında, masasında oturmuş, işaret parmağını arada gözündeki gözlüğü ileri doğru iten ve ona ne yapması gerektiğini söyleyen bu doktor saçmalıyordu. Onu nasıl anlayabilirdi ki? Karısı onu unutmuştu ama doktorun istediği tek şey sabırlı olmasıydı.

"Beni nasıl çok iyi anlayabilirsin ki doktor?" diye sordu genç adam dehşete düşmüş bir suçlamayla. "Senin karın seni unuttu mu? Karınla evliyken üstelik. Hiç tanışmamış, dışarıdaki herhangi bir yabancıymış gibi oldun mu onun gözünde? Karın seni el gibi gördü mü hiç? Sana boş gözlerle baktı mı? Karının gözlerine baktığında onda bir hiç olduğunu gördün mü sen doktor?" diye sorunca doktor duraksadı, bir cevap veremedi.

"Benim karım lan!" dedi genç adam dudaklarının arasında kendi kendine sayıklarken. "Benim karım beni unutmuş, var mı bunun ötesi?"

Söylediklerinin ne kadar ağır bir şey olduğunu kendisi de sesli bir şekilde dile getirince genç adamın olduğu yerde omuzları çöktü.

Omuzlarındaki bu yük ona çok ağır geldi, bir an taşıyamayacağını hissedip ayakta bile daha fazla duramayacağını anlayınca boş koltuklardan birine yalpalayarak oturdu. Canından çok sevdiği karısı onu hatırlamıyordu.

Ne yapacaktı, bundan sonra nasıl davranması gerekiyordu hiçbir şey bilmiyordu. Kafasındaki cevapsız sorular çoğaldıkça nefes alamadığını, oldukça geniş olan bu doktor odasının bile ona dar geldiğini hissetti.

Gitmeliydi.

Gitse iyi olacaktı. Ama nereye gidecekti ki? Onu hatırlamayan karısının yanına mı gidecekti? Yoksa onsuz olan boş bir evin içine mi?

Genç adam yanında duran masadan destek alarak ayağa kalktı. Hiçbir şey söylemeden kapıya doğru yönelince, doktor arkasından seslenerek adımlarının durmasına sebep oldu.

"Devran Bey bir şey daha var," dedi doktor alacağı tepkiden korkarak.

Genç adam başka bir şeyi daha kaldırabilir miydi bilmiyordu. Gözlerini yumdu sıkıca ve sıkıntılı bir nefes verdi. Cevap vermeyerek doktora daha ne var der gibi dönüp baktığında, konuşmaya devam etmesi gerektiğinin sinyalini vermiş oldu.

"Eşiniz hamileymiş."

DİLHUN: Zehir ve DevaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin