17. BÖLÜM

978 78 17
                                    

♪Paptircem, Kaybettim Yirmilerimde♪

♪Çağan Şengül, Sen Gülünce♪

Girişi taş döşemelerle bozuk olan bu çiftlik yolunun, belli yerlerinde koca koca çam ağaçları vardı. Çam ağaçları sanki bu çiftliğin garip bir şekilde saklanmasına neden oluyordu. Sağ tarafta iki katlı, gri tonlarında, epeyce büyük, balkonunda rengarenk çiçeklerin de olduğu bir ev; tam ortada yer alan at barınağı, sol tarafta küçük bir tavuk kümesi ve biraz uzağında ise köpek kulübesi vardı. Her şeyiyle insana huzur veren bir yerdi burası. Sanırım Nil'in aksine ben şu an için eve gitmek falan istemiyordum. Belki de farklı bir ortam, her anlamda iyi gelebilirdi herkese...

Devran'ın bir amcası olduğunu bilmiyordum. Daha doğrusu geçmişi olaylı ve karışık olan bir aile hikayesi olduğunu bilmiyordum. Bana hiç bahsetmemişti bundan. Belki de bahsetmişti, ben unutmuştum.

Füsun abla yarım saat öncesine kadar ayaküstü iki dakikalık konuşmasıyla birlikte bizi şaşkına çevirmişti. Üstelik daha anlatacak çok hikayesi de vardı, belliydi. Halil amcayla birlikte, ısrar etmemize rağmen bize izin vermemişlerdi, dışarıya karı koca güzel bir masa hazırlamışlardı.

Hava daha aydınlıkken ve henüz soğumamışken Halil amca bahçenin ışıklarını açtı. Sarı ışıkları yanınca dört bir yandan çiftlik evinin, etraf daha da bir güzel görünmüştü gözüme. Dikdörtgen, rengi koyu kahverengi olan yemek masanın başucuna oturdu Halil amca. Hemen yanında karısı, karısının yanında Nil ve ben yan yana dizilirken, bizim tam karşımızda da Devran ve Gediz yan yanalardı. Böyle bir büyük sofraya en son ne zaman oturmuştum ya da hiç oturmuş muydum, emin değildim elbette. Çünkü geçmişte bir ailemin olmaması beni kalabalık aile sofralarından hep mahrum bırakmıştı. Fakat hayatımın Devran'dan sonrası ise muammalarla doluydu. Onunla birlikteyken hiç ailece oturmuş muyduk böyle büyük sofralara?

"Hayırdır Gediz? Bugün pek bi'durgunsun oğlum," dedi Halil amca, dikkatle Gediz'i süzdü. Masadaki tüm gözler yemeklerinden başlarını kaldırıp teker teker Gediz'e doğru çevrildi. "Gene o hayırsız baban mı bir şey dedi de canın sıkkındır böyle?"

"Yok amca. Canım sıkkın falan değil," dedi Gediz durgunca. Başını tabağına doğru eğdiğinde çorbasını karıştırıp karıştırıp durdu bir süre dalgınca. "Babamın bana bir şey demesi için önce konuşmamız lazım bizim, malum," dedi imayla. "Hiç konuşmuyoruz artık onunla."

Seslice sıkıntılı bir nefes alan Halil amca, "Ya sabır, ya sabır!" dedi dişlerinin arasından. "Görüyorsun değil mi Füsun şu herifin yaptığını? Ziya işte. Vay düşüncesiz nemrut, vay! İnsan çocuğuna böyle davranır mı hiç?"

Füsun teyze, kocasının masanın üstünde duran elini tutup sıktı. "Kardeşine acımayan oğluna acır mı hiç Halil'im? Senin kardeşin şimdi mi böyle sanki? Huy bu huy. Değişir mi hiç?" diye sordu üzgün bir sesle. Halil amca başını karısını onaylar gibi ağır ağır salladığı sırada masadaki kimseden de ne bi'çıt ne de bi'tepki çıkmıştı. Nil'in gözleri ona bakmayı reddeden Gediz'in üzerindeydi. Araları hala bozuktu ve Halil amca da böyle konuşunca daha da üzüldüğünün sanırım Nil de farkındaydı.

"Ellerine sağlık yenge. Hepsi çok güzel olmuş yemeklerin," dedi Devran düz bir sesle. Gediz konuyu değiştirecek gücü kendinde bulamayınca kuzeni imdadına yetişmişti sanki. Devran Gediz'in omzunu sıktı, başını yerden kaldır der gibi uyarı dolu bir hareketti bu. Kuzenine doğru baktı yavaşça, aralarında sözsüz geçen diyalogla birlikte birbirlerini anladıkları belliydi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Feb 10 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

DİLHUN: Zehir ve DevaWhere stories live. Discover now