Kısım 6 - SORULAR

34 2 2
                                    

Sabah erkenden ailem ile denize gittim. Öğle vakti güneşten yanmak istemediğimizden motele doğru yola çıktık. Kaldığımız yere gelirken Goebbels ve ailesinin kahvaltı yaptığını gördüm.

Selam verdim ve Goebbels'e çaktırmadan"Yemekten sonra yapacağımız şeyi sen zaten biliyorsun." dedim. Kafa salladı ve kahvaltılarına devam ettiler.

Kahvaltılarımızı yaptık, saat bir buçuk civarıydı ve sıcaklık güzeldi. İkimizin ailesi de plaja gitti. Bizde birer kutu kola alıp çardağa oturduk.

Goebbels heyecanlı olmasına rağmen heyecanını saklamaya çalışıyordu, "Akşamki kelimenin ne demek olduğunu buldum!" dedi. Şaşkın, mutlu ve merak içindeydim. "Ne demekmiş? Element gibi bişey miymiş?" dedim.

Goebbels, "Element fln değilmiş. Bu, John Milton'un Kayıp Cennet adlı eserinde cehennemin başkenti diye geçen yer imiş." dedi. Kavramaya çalışır gözler ile Goebbels'e baktım. "İlk defa duydum bu ismi. Neden bunu bir kod adı diye koyar ki insan?" dedim.

Goebbels, "Bu kişi ingiliz bir şair imiş. Kendi zamanında çok şey katmış aslında. Neden bunu kullandığını bende bilmiyorum." dedi ve derin bir nefes aldı. Kafalarımız karışık değildi, sadece birkaç soru işareti vardı. Bu soru işaretlerine cevap aramamız gerekiyordu.

Goebbels'in telefonu birden siyah oldu, bunun ne demek olduğunu ikimiz de iyi biliyorduk. Hans! "Merhabalar gençler. Size bir soru soracağım." dedi Hans. Merak içerisinde gelecek soruyu bekliyorduk. Bu soru bize ne yarar sağlayacaktı acaba?

"Şimdi. Lucifer'ın tecavüz ettiği kişi kimdir?" deyince bir düşündük. Müslümanlıkta zaten Lucifer kelimesi geçmiyordu bile. Soruyu bilemedik ve tam elime telefonu aldığım vakit "Telefondan bakarsanız soruyu bilemediğinizi varsayacağım. Eğer telefonu ben konuşmaya devam ederken açarsanız, telefon patlar." dedi Hans.

Soruyu bilmediğimizi söyledik. "Peki öyleyse..." dedi. ve telefon normale döndü. Neden birden böyle bir soru sormuştu ki? Şimdi telefona bakarsak bir sorun olmamalıydı. Değil mi?

Goebbels hemen telefonumu aldı ve soruyu internete soruyu yazdı. "Cevap... Günah imiş. Kendi öz kızı." dedi. İğrenç.

Biz de kolalarımızı bitirip yavaş yavaş denize doğru yol aldık. Denizde ailelerimizi arıyorduk. "Hey Venk! Buldum." dedi Goebbels. Gösterdiği yöne bakınca ikimizin ailesinin de yan yana muhabbet edip eğlendiğini gördüm. Hemen yanlarına gittik.

Biz de muhabbete katıldık. Aradan yaklaşık yarım saat sonra benim telefonumdan bir ses geldiğini fark ettim. Bu Hans idi. Goebbels'i hafifçe dürttüm ve telefonu gösterdim. Hemen anlayıp ufak bir müsade istedik.

Biraz uzağa gidip kızgın bir ses tonuyla "Ne istiyorsun!" dedim. "Önceki cevabı buldunuz mu?" dedi. Goebbels, "Evet." dedi. "Mükemmel. Sormama gerek bile yok" yanıtını verdi. "Şimdiki sorum ise, yer yüzü üç parça, biri üst biri alt. Son parça hangisi..." dedi ve birden öksürmeye başladı.

Goebbels ve ben şaşkın bir şekilde telefona bakıyorduk, " Cevap nedir..." dedi ve tekrardan öksürüklere boğuldu. Biraz düşünmeye başladık. Cehennem...

Aklımda birden beliren ses ile irkildim. Hiç düşünmeden cevabı verdim, "Cehennem.".


Hans kendini toparlamış olsa gerek, sesi normale dönmüş bir şekilde "Doğru cevap!" dedi. Goebbels yüzüme hayret ile baktı. Alnımdan soğuk mu soğuk bir damla ter aktı. "Doğru bildiğinizden dolayı size bir sürprizim olacak." deyince içimize merak, korku ve heyecan duyguları akın etti. Ne hediyesiydi acaba?

"Cennete inanır mısınız?" dedi. Şaşırdık. İkimiz de evet cevabını verdik. "Güzel... Sizi kısa yoldan oraya yollayacağım. İyi yolculuklar." dedi ve telefon normale döndü. İçimizi korku kaplamıştı. Ne yapacağımızı bilemedik, suikast girişimini atlatamazdık.

Telefon tekrardan siyah olup Hans tekrar bağlanınca, Hans "Şaka yaptım." dedi. "Ama şöyle bir durum var. Adamlarımdan birisi size karşı büyük bir öfke duyuyor ve sizinle kapışmak için can atıyor. Adı Scarses, tanışmışsınızdır." dedi ve telefon eski haline tekrardan döndü.

Derin bir Oh çektik. Rahatlamıştık. Az birşey soluklanıp ailelerimizin yanına döndük. Tam denize girecek iken ailelerimiz gitmek istediklerini söylediler ve sadece ikimiz girmek zorunda kaldık. Denize girip biraz yüzünce suda birisine çarptık. Dönüp baktığımızda karşımızda Rulie'nin olduğunu gördük.

Onun burada ne aradığını sorduğumuzda tatil yapmaya geldiğini söyledi. "Yani doğal olarak tatil için gelir insanlar." dedi. Olanları anlattık. Bir yandan yüzdük bir yandan anlattık.

Yaklaşık bir buçuk saat sonra Rulie'ye veda edip motele doğru yol aldık. Yorulmuş, acıkmış ve uykumuz gelmişti. Motele vardığımızda bizim aile mangal yapmıştı, karnım çok açtı. Goebbels'in ailesi ise dışarda yemek için onu beklediklerini söylediler. Goebbels ailesi ile dışarıdaki bir restoranta gitti.

Akşam tıka basa karnımı doyurdum. Yorgunluğun üzerine bir de tokluk hissi. daha fazla oturmak istemedim. Saat daha erken gibiydi, sekiz civarıydı. O akşam deliksiz uyudum. Yarın akşama doğru kendi evimize gidecektik, tatil bitiyordu ne de olsa.

Sabah kalktığımda bir kaç yerim ağrıyordu ama hala sağlamdım. Bugün pek bir şey olmadı, çok sıradan ve güzel bir gündü. Eğlendim, karnımı doyurdum ve eve doğru yola çıktık.

Karşımızda hırslı ve bela bir adam vardı, Hans. Bize sinir ve öfke besleyen biri vardı, Scarses. Gizemli ve ilginç bir kadın vardı, Linda Watson. Ama bizim sonumuz ne olacaktı acaba? Başarabilecek miydik? Gelecek bize bunu gösterecek.

Kod Adı - 53Where stories live. Discover now