12: İlkler Ve Şimdiler

503 50 19
                                    

Yazım yanlışı olan pasajlara yorum bırakırsanız sevinirim. İyi okumalar.

Işıklar içindeki mekan ilk gördüğüm andaki halinden farksız bir şekilde karşımda uzanırken, hislerim ilk geldiğim andakinin yanından dahi geçmiyordu. Tenimde misafir olan ürperti burada bulunma nedenimi biliyor olmamdan kaynaklıydı.

Gidecektim!

Zamanın bilmem neresine, kimsesizliğe ve peşi sıra gelen onlarca bilinmezliğe gidecektim.

Zaman ve mekan olarak bu yolculuğa yaklaştıkça, durumun farkına daha yeni varıyormuş gibi hissediyordum.

Doktor'un hemen arkasından, sütunların arasında yürüken yeni yeni içine çekildiğim gerçeklik, beni yapacağım yolculuktan daha çok ürkütüyordu.

"Hoş geldiniz, efendim." gelen sese başımı çevirdiğimde, buraya döndüğümde beni karşılayan ve arka çıkışı gösteren güvenlik görevlisi olduğunu gördüm.

"Hoş bulduk Serhat. Bir sıkıntı var mı?" onlar Doktor ile birlikte önden yürürken ben arkada sakin adımlarla takip etmekle yetindim. Ne konuşmalarına dahil oldum ne de yanlarında yürümek gibi bir gayrete giriştim.

Medusa heykelinin önünde durmuş beni beklediklerini görünce adımlarımı hızlandırarak yanlarına ulaştım.

"Madem farklı bir giriş var, arkadaki kapıya neden gerek duyuldu?" buraya döndüğümde beni çıkardıkları kapıyı fark edince, bu tarz gidiş gelişler için olduğunu düşünmüştüm ama karargahtan direkt buraya çıkan bu tünelin varlığı kapıyı sorgulamama neden olmuştu.

"Orası binanın zaten var olan kendi kapısı, bazen acil durumlarda falan kullanıyoruz. Bir de senin gibi davetsiz misafirlerde." gözlerimi devirdim. Sanki ben isteyerek yaşamıştım bu misafirliği. Bu kez de bakışlarımı güvenlik görevlisine çevirdim.

"Madem burada böyle mevzular dönüyor. İlk geldiğim gece cinayet mahallini incelerken niye bana engel olmadın?" şu an tüm yaşadıklarımın hıncını bu adamdan çıkarabilirdim.

"Bir polis memurunun cinayet mahallini incelemek istemesine karşı çıksaydım, daha çok şüphe çekip ortalığın ayağa kalkmasına neden olmaz mıydım?" gülerek omuzlarını silkeledi. "Böylesi daha kolay ve sessiz oldu." söyledikleiryle kaşlarım çatıldı. Kolay mı demişti o?

"Haklısın acayip kolaydı her şey." alaylı sesim ve sert bakışlarım sayesinde önce Doktor'a bakmış daha sonra bana cevap vermeden başını kolundaki saate çevirmişti.

"Ben artık gideyim, vakit geliyor. Size iyi yolculuklar." giden üniformalı adamın arkasından bakarken dudaklarımdan alaylı bir 'hah' nidası döküldü. Sanırsın memlekete uğurluyordu bizi.

"Hazır mısın, Gonca?" diyen Doktor'a döndüğümde her ne kadar içimden hayır demek gelse de, bunu yapmamıştım.

"Hazırım." dediğimde tutmam için kolunu uzattı. Öylece koluna baksam da uzatmayıp, koluna tutundum ve onun heykele dokunmasını beklerken gözlerimi kapattım. Nasıl olsa kendiliğinden kapanıyordu, her seferinde.

Göz kapaklarıma rağmen içeriye sızan yeşil ışığın yanı sıra yüzüme karşı esip saçlarımı ve elbisemi uçuşturan rüzgarı her zerremde hissedebiliyordum.

Rüzgarın dinmesi ve göz kapaklarımın arasından sızan ışığın kesilmesi ile gözlerimim araladım ve bizi karşılayan karanlığa küçük bir selam çaktım.

Ayaklarımın altının su ile kaplı olması her ne kadar beni rahatsız etse de elbisenin eteklerini toplama gibi bir girişimde bulunmadım.

Başımı kaldırıp küçük pencereden sızan ay ışığı eşliğinde Doktor'un yüzüne baktım. O da ıslak zeminden en az benim kadar rahatsız olmuş olacak ki yüzünü buruşturmuştu. Sürekli gidip gelen birinin bile böyle tepki verdiği düşünüldüğünde, benim davranışlarım oldukça normal kalıyordu.

ZAMAN SARNICIWhere stories live. Discover now