17: Merkezkaç Kuvveti

490 46 8
                                    

Yazım yanlışı olan pasajlara yorum olarak nokta (.) bırakırsanız sevinirim. İyi Okumalar.

Tekerleklerin çıkardığı takırtılar eşliğinde ilerleyen araba yaklaşık yarım saatlik bir sürenin sonunda nihayet durduğunda başımı pencereye uzatıp sık ağaçlar ve yeşillikten başka bir şey gözükmeyen ormanı inceledim. Arabanın daha fazla ilerlemesi mümkün olmadığından hemen ormanın girişinde durmuştuk.

Görünürde herhangi bir yapı vesaire yoktu, bu yüzden karargahı yeraltına yapmış olabilecekleri gibi bir düşünce zihnimde var olurken gerçeği görebilmek adına arabadan indim.

Halis'in beni yönlendirmesiyle ormanın içine girdik. Arabayı Halis kullanmış, her zaman bizimle olan arabacı ise Safiye'yi götürmüştü. Diğer adamın konulara ne denli hakim olacağını bilmediğimden yanımızda olmaması iyi hissettirmişti.

Sarıçam ağaçları ilerledikçe sıklaşıyor, fakat hâlâ herhangi bir yapı yahut yere gömülü bir kapak bizi karşılamıyordu. Yanından geçtiğimiz ağaçlar düz bir şekilde değil de sanki hafif eğimli bir sırayla sıralanmışlardı. Ve geçtiğimiz her sırada ağaçların birbirine olan yakınlığı artıyordu. Kafamda küçük bir şema oluşturduğumda sanki suya taş attığında oluşan iç içe halkalar gibi bir düzlem oluşturulmuştu. Muhtemelen karargah bu halkaların en ortasında bulunan merkezi konumuna inşa edilmişti. 

Geldiğimiz son noktada artık bizim bile giremeyeceğimiz bir sıklıkta bitişik olan ağaçlar bana buranın çok daha önceden hazırlandığını düşündürtüyordu. Ağaçları sonradan buraya ancak vinç yardımı ile taşıyabilirlerdi ki, bu dönemde böyle bir şey söz konusu dahi olamazdı. Geriye kalan tek seçenek ise bu ağaçlar buraya fidan iken dikilmiş ve burada büyümüşlerdi. Bu da demek oluyordu ki ulaşmaya çalıştığımız karargah çok daha önceden inşa edilmiş ve muhtemelen ihtiyaca göre düzenlenen bir yapıdan ibaretti. Şimdilik görevi ise kadın subaylar için bir ordugah olmasıydı.

Ağaçların birbirine tamamen yapışık olup, duvar oluşturduğu bir noktada kaldık. Ağaçların yana doğru hafif eğimli ilerlemesi bana halka tezimin doğruluğunu gösteriyordu. Ve sanıyordum ki burası halkaların merkezinde bulunan üssümüzün girişiydi.

Halis ağaçların oluşturduğu duvara yaklaşıp elini dalların arasında gezdirdi ve -göremesem de çıkan sesten anladığım kadarıyla - bir tuşa bastı. Hemen onunla eş zamanlı olarak duvarda küçük bir çıkıntı meydana geldi. Dikkatim onun üzerinde olduğu için fark etmiştim. Aksi takdirde fark edilebilecek bir ayrıntı değildi. 

Halis dalların arasına soktuğu elini çıkarıp çıkıntıya uzandı ve onu kendisine doğru çekti. Hemen hemen karnımla aynı hizaya gelen çıkıntı meğer kapıdan oluşan küçük bir aralığın ta kendisiydi. Halis aralığı iyice genişletip, kapıyı tamamen araladığında önden geçmem için kenara çekildi. Eğilerek - hatta tabiri caizse iki büklüm olarak -  kapıdan içeriye girdiğimde sadece kapıdan içeriye giren gün ışığı dışında karanlık bir koridorun beni karşılaması sonucu hareket etmeyip olduğum yerde Halis'in gelmesini bekledim. Maazallah göremediğim bir tuzak falan olurdu, durduk yere kendimizi sakatlamaya lüzum yoktu şimdi. Zaten iki büklüm durmaktan bir hal olmuştum.

Nihayet içeriye girip kapıyı kapatan Halis ile tek ışık kaynağımızda kaybolmuştu ta ki tepemde bir ışık belirinceye kadar. hızla kafamı kaldırıp baktığımda armut lamba da denilen bildiğimiz ampulün yandığını gördüm.

"Burada elektrik mi var?" şaşkın sesim boş tünelde yankılanırken hayret dolu bakışlarım hâlâ sarı ışık yayan ampuldeydi. Sanki ilk kez görüyordum.

"Burada güneş panelleri sayesinde oluşturulmuş bir sistem ve dolayısıyla elektrik üretimi mevcut." Halis bir yandan açıklamış, bir yandan da ilerlemem için eliyle işaret etmişti.

ZAMAN SARNICIWhere stories live. Discover now