13: Bir Bakışta Bin Anlam

495 46 26
                                    


Yazım yanlışı olan pasajlara yorum olarak nokta(.) koyarsanız, düzeltmem daha kolay olur. Şimdiden teşekkürler, iyi okumalar.

Bakışları güneşin etkisiyle kısılırken, üzerimden çekme gibi bir gayrette bulunmayışı istemsizce gözlerimi devirmeme neden oldu.

Neydi bu, sidik yarışı mı?

Onu umursamayarak yoluma devam ettim. Sanki onu hiç tanımıyormuş gibi, gözlerim tezgahtaki ürünlerle haşır neşir olmuştu. İkinci kez dönüp bakma gereği dahi duymamıştım.

Her ne kadar bakışlarım ondan uzak olsa da adımlarım gittikçe yaklaşıyordu. Tedbil-i kıyafetletle dolaşıyor olmasına ve kimliğini açık etmemek için bana bir tepki vermeyeceğine güvenerek birbirine yaklaşan bedenleri önemsememeye çalışıyordum.

Bir takı standının önüne geldiğimde, sırf şehzadeye daha da yaklaşmamak adına, durup takılara bakınmaya başladım. Elime aldığım gümüş kolyeyi incelerken, hızla yaklaşan adım seslerinin, arkamda kesildiğini fark ettim. Yine de başımı çevirip bakma gafletinde bulunmadım. Pelerinin şapkasını başıma örttüğüm için çaprazlardan arkamı görme ihtimalimi de yok etmiştim. Herhangi bir müdahalede bulunmaması, muhtemelen arkamı dönmemi beklemesindendi ama daha çok beklerdi.

Elimdeki takıyı yerine bırakıp, vücudumu sağa çevirdim ve yanından geçip gitmek için ileriye yönelik bir adım attım. Şimdi tam olarak yan yanaydık ama ona bakmak yerine bakışlarımı dimdik karşıya odaklamıştım. Herhangi bir şey söylememesine güvenerek ondan uzaklaşmak adına atacağım ikinci adımım, kolumdan tutulmamla yarıda kalmıştı. Tutuşu sert değildi, incitmek için değil de durdurmak için tuttuğu belliydi.

Sesli bir nefes alıp sadece başımı çevirerek tuttuğu koluma baktım. Pelerinim sayesinde tutuşu diğer insanlar tarafından görülmüyordu.

Bakışlarım kolumdan yavaşça uzaklaşarak yüzüne tırmandı. Benim yüz ifadem sabitken onunkinde gıcık bir sırıtış mevcuttu. Gülüşü sinirimi bozarken sorgular manada tek kaşımı kaldırdım. Sırıtışı büyürken etrafa küçük bir bakış atıp bana döndü.

"Adın Helen miydi?" onunkinden daha alaylı bir sırıtma belirdi yüzümde. Kolumu çekip kurtardım elinden.

"Bilmem, öyle miydi?" sesimde hem alay hem de bıkkınlık vardı. 'Salın beni artık' modundaydım. Güldü tavrıma.

Bazen düşünmeden edemiyordum, acaba ben komik biri miyim diye. Cemre, Doktor, şimdi de bozuk şehzade... Bu insanlara karşı ne kadar ciddi olsam da her dediğime gülüyorlar, beni de çileden çıkarıyorlardı. Gülün gülün çok komik(!)

"Bakıyorum da aksiliğinden hiçbir şey kaybetmemişsin." bu kez kendimi tutamayıp, gözlerimi devirdim.

"Siz de ukalalığınızdan, şehzadem." yine güldü.

"Madem tanıdın, niye selam vermiyorsun?" kahverengi gözleri kısılırken, başını da biraz eğmişti.

"Bu halde," deyip bakışlarımla üzerini işaret ettim. "dolaşmanızın sebebi, sanıyorum ki tanınmamak. Sizi tanıyıp da işinize çomak sokmak istemedim." dedim masumane bir şekilde.

"Eminim öyledir." oda en az benim kadar dalga geçiyordu benimle. "Ayrıca..." Alayını yüzünden silip, sinirli bir yüzle ana bakmaya başladı. Siniri bile sahteydi. "Sen az önce bana ukala mı dedin?" anlık yaşadığı aydınlanmaya kahkaha atmak istesem de küçük bir kıkırtıyla yetinmiştim.

"Bilmem, öyle mi dedim?" yaptığım oyunla kaşları daha çok çatıldı.

"Senin o dilini var ya..."

ZAMAN SARNICIWhere stories live. Discover now