BÖLÜM 26: Uçurtma

722 85 69
                                    

Yıldızı parlatmayı unutmayın🌟

15 gün sonra🌙

Bazı insanlar kenardan kendi hayatına baktığında artık olmak istediği insandan çıktığını, onun yerine tamamen başka birine dönüştüğünü görebiliyorlar. Şimdi aynı şey Meva içinde geçerliydi. Bir zamanlar var olan hayallerinin artık hiç gerçek olmayacağı duygusu sarmıştı her tarafanı.
Git gide başka birine dönüştüğünün farkındaydı. O savaşcı ruhuna sahip olan olan kız gitmiş yerine çökmüş bir bedene ve ruha sahip olan Meva gelmişti.

Yürüyemeyeceğini öğrendikten sonra kriz geçirdiği için uyutulmuştu ama üç dört saat sonra ilacın etkisi çoktan uçup gitmiş ve yerini tekrar acıya bırakmıştı. Ama bu sefer acıyan sadece bedeni değildi. Artık ruhuda acıyordu. Zaten uzun bir süredir acı ruhunu terk etmemekte ısrarcıydı.

Saatler sonra tomografiye götürülmüş ve bacaklarının geçici felç olduğunu öğrenmişti. Aylar sürecek bir fizik tedaviyle ayağa kalkması mümkündü ama Meva kendinde o gücü bulamıyordu. Tedaviyi kabul etmiyor ağzını açıp tek kelime söylemiyordu. Sanırım kendisini ve etrafındakileri böyle cezalandırmak istiyordu.

Hastanede geçirdikleri dört günün ardından taburcu olmuştu. İlk günlerin çok zor geçeceğini düşünsede kendinde olmadığından nasıl geçip gittiğini bile anlamadı. Etrafında hep birileri, hep gelen giden ve soru soran oluyordu ama Meva orda yoktu.

Her kesi görmezden geliyor, kaza geçirdiği için onu görmeye gelenleri redd ediyor, en yakın arkadaşı Çiğdemle bile görüşmüyordu. Sadece kendi odası ve şu an oturduğu tekerlekli sandalyesi vardı. Eskiden kısa olduğu için bedenini sevmese bile şimdi hiç bir şeyden nefret etmediği kadar çok nefret ediyordu kendinden.

Meva kendini o kazanın olduğu yerde terketmiş ve ruhunuda orda, o enkazda bırakıp gelmişti.

Şimdi ise penceresinin önünde tekerlekli sandalyesine oturmuş ve görebildiği kadarıyla dışarıyı izliyordu.

Artık tamamen yaz gelmişti. Ağaçların üstündeki olgunlaşmamış meyveleri, mavi bulutları ve bahçedeki annesinin uğraşmak için diktiği çiçekleri izlemek terapi gibi geliyordu ona.

Yani anlayacağınız her yer, her şey rengarenkti, onun aksine.

Hava sıcak olduğu için şort giymiş ve üstünede eline geçen ilk cropu geçirmişti.

Zaten odasından çıkmadığı için giydiklerine dikkat etmesi gerekmiyordu.

Artık kaç gündür konuşmadığını bile bilmiyordu. Konuşmak onu yoruyor ve beynini uyuşturuyordu sanki. Bu yüzden her ne olursa olsun sessiz kalmayı tercih etmişti.

Sahi en son ne zaman konuşmuştu?

Aklında sadece "İstemiyorum." cümlesi kalmıştı.

Doktor ona tedaviye ne zaman başlamak istediğini sorduğunda "İstemiyorum." demiş ve konuyu kapatarak bir daha hiç konuşmamıştı.

Ailesi üzerine gitse bile sonraki günlerde hastanenin psikoloğu gelmiş ve ailesine Mevanın üzerine gitmemeleri ve hâlâ kazanın şokunda olabileceğini söylemişti.

En azından ondan sonra bir nebze olsun ailesi Mevayı rahat bırakmıştılar.

Uyutulduktan saatler sonra uyandığında odasında kimseyi görmemişti. Hastane odasında öylece yatarken tek yaptığı şey tavanı boş bakışlarla izlemekti. Odasının kolidora açılan camdan olan penceresine baktığında Ateş ve Ayazın hararetli şeklide bir şeyler konuştuğunu daha doğrusu tartıştığını görmüştü.

İMKANSIZ +18 ( yarı texting) Where stories live. Discover now