BÖLÜM -9- "GÖLGE"

2.6K 390 482
                                    


Sevgili okuyucularım, bana destek olan değerli insanlar. Kitap şu an henüz 2K okuma oldu ama çok güzel eleştiriler alıyorum. Bana destek olan çok güzel insanlar var. Her yoruma, her oya teker teker bakmaya çalışıyorum, ilgileniyorum. Her okuyucumun benim için ayrı bir yeri ve değeri var. Siz oldukça asla bu kitabı yazmaktan vaz geçmeyeceğim birlikte büyüyerek daha iyi yerlere geleceğiz ve çok daha büyük bir aile olacağız inşallah. Bu bölümde biraz tahmin ettiğimden uzun oldu, umarım beğenirsiniz. Hadi bu bölümle yorum ve oy rekorunu kıralım çünkü buna ihtiyacım var. Sizi seviyorum kankimler, şimdiden destek olan, olmayan herkese çok çok teşekkür ederim, iyi okumalar...

Bölüm Şarkısı; Daughter - Smother

-

      LACENDER GOLDBERG

Adamın yıpranmış ruhundan
dökülen kan damlaları bir kez daha tıklamıştı; ardında cayır cayır bekleyen mahuf yangının kapısına. Parmaklarının ucunda umutla var olduğuna inandığı şefkatin ilk provası tane tane nakşolurken kalbine, alevlerin arasında kalmıştı. Şimdi o korkunç alevlere karşı inşa ettiği istihkam duvarı; soğuk ve sert dalgalarla yıkılıyor, kontrolünü kaybetmiş bir yangınla kavruluyordu. Adamın hasarı, fani bedeninde değildi; mecruh ruhunun taşıdığı yüreğin tam ortasındaydı. Yüreği, kulaklarını korkuyla tıkamıştı duyduğu ürkütücü ses yüzünden. Çünkü ses; yüreğin sevdiği kadının naif bedenine uğrayan kurşunun ve yere sertçe çarpan kovanın fısıltısına aitti. Bu cefalı ruhun içinde günahsız bir çocuk çığlık çığlığa ağlıyordu. İçinde yıkılıp üstüne devrilen umudun her parçası için; Ağır, fakat usanmayıp taşımaktan zevk aldığı her parça ellerinden kayıp gittiği için. Umudun serin ve yarasız bahçelerinde yeşeren neşeli ve günahsız çocuk; bu harabenin altında gözyaşlarıyla can veriyordu.

Biliyordum. Benim savaşımda kazanmak bir kere yazılmıştı. Sadece bir kez kazanacaktım ve kurtuluşun elleri de o zaferle uzanıyordu biçare bedenime. Ondan önce milyonlarca kez kaybetmem gerekiyordu; soğuk dalgalarda boğulmam, zaferin önüne dikilmiş dağları tırnaklarımı koparırcasına tırmanarak aşmam gerekiyordu.

Milyonlarca kez kaybetmiştim.

Bunu biliyordum, bundan emindim. Peki beni elimden tutup kurtaracak zaferin elleri neredeydi? Onları bulmuş muydum? Eğer kendime soracak olursam... Evet bulmuştum. Hayatımda, çocukluğum dışında umuda can üfleyen tek eller... Lora Mollis'in elleriydi. Ve şu an beni kurtaracak eller kanlar içerisindeydi.

Babam, ortamın gerginliğinden sonra patlayan silah sesi ve bir kız çığlığıyla birlikte hafiften sersemlemişti. Arka kapının hemen ucunda dururken çıkıp çıkmamayı yaklaşık iki veya üç saniye düşündükten sonra kafasını uzatıp etrafta biz göz gezdirdi. Çığlığın ait olduğu insanı ve olanları algılamak için bir süre gözlerimi iri iri açarak dışarı baktım. Isabella ve Sarah'ta babamın arkasında duruyordu. Evin dışındaki bağrışma sesleri tabancanın patlama sesiyle durmuştu. Babam kapıyı kapatmadan saliseler önce çitlerin oyulmuş deliklerinden, tahtaların aralarından gördüm onu...

Onu... Lora'yı gördüm. Bir şekilde oradaydı ve yerde yatıyordu. Çığlık atan kızın boynundan yukarısı ise çitlerin üstünden gözüküyordu. Babam "Herkes yukarı çıksın!" diye bağırdı.

Kalbimde oluşan ağrının bir tarifi yoktu. Zihnimde ilk önce o görüntünün gerçek olup olmadığı savaşını verirken yüzün ona ait olduğunu kesinlikle anlamamla birlikte gözlerim karardı. Kafamı sallayıp çaresizlikle "Hayır," diye fısıldarken çoktan kapıya yürümeye başlamıştım.

Sokağın SonuWhere stories live. Discover now