BÖLÜM -17- "BABAMIN GÖZYAŞLARI"

1.8K 138 177
                                    

Bölüm şarkısı; Elias - Cloud

İyi okumalar,

17. BÖLÜM : BABAMIN GÖZYAŞLARI

Kibrit, ucundaki kükürtten püsküren kıvılcımların ardından alevlerin sancılı doğumuna izin verdi. Kıdemli Iliriana Berisha, parmaklarını zarif bir şekilde kullanıyordu. Kibriti Nifllheimr odasındaki yanmayan son muma yaklaştırdı. Alevler zehrini parafinin ucuna yerleştirilmiş fitile armağan ettiğinde son mum, kibrite kardeş oldu. Fakat bu kardeş çok daha güçlüydü, akkoru çok daha parlaktı. Sanki odada en fazla ışık saçan mum kendisi gibiydi. En güçlü ve en parlak olması ateşin kibrini yüceltmişti. Kibir ise ateşi, cehennemin en derin çukurlarında kavuran ve en büyük günahlara itaat eden bir elçiye çeviriyordu; Çarmıha gerilen İsa'nın ateşiydi. Aziz Cecilila'da kavrulan bedenlerin ateşiydi. Orchard Circle'de umuduğun doğduğu evin yangın ateşiydi. Azrailin orağından salınan; ve ölüm yakınlarınıza uğradığında ruhun gebe kaldığı acının ateşiydi.

Oysa ateş, yalnızca ateşti. Ve her ateş mutlaka söndürülebilirdi.

Adam, birbirine yapışmış dudaklarını oynattığında burnunun ucunda biriken ter, beton zemine damladı. Konuştuğunda gür sesi tüm odada yankılanmıştı. "Zamanı geldi... efendim."

Nefesi, akciğerlerini doldurmaya yetmemişti. Bu yüzden iki kez nefes almayı denedi. Boğazı içerideki duman kokusuyla her karşılaştığında yanıyordu. Diz kapağının dışındaki kumaş pantolon inceydi ve dizi burada sert beton zemine değdiğinde sol kısmı ağrırdı. Terlemişti, özelikle koyu renk saçlarından alnına birçok ter damlası akıyordu. Üzerindeki siyah paltoyu çıkarmış ve beyaz, kapüşonlu pelerinini giymişti. Kapüşonu terli saçlarında ıslansa da saygıyla diz çöküp kafasını eğmeye devam ediyordu. Boğazı ıslaktı. Islaklık tüm yaşlanmış bedeninde mevcuttu fakat dudakları beyazlamış ve kurumuştu. Göz bebekleri, mavi ve serin dalgalarla dünyayı andıran irisinin ortasında ufacık kalmıştı. Ruhunda tekrar ve tekrar, durmadan cehennemde yanan adamın izlerini gizleyemediği tek yer gözleriydi. Belki de bu yüzden gözleri her zaman onu ele veriyordu. Ne sesi, ne davranışları ne de kelimeleri. Yalnızca bakışlarından, tüm hayat hikayesi anlaşılıyordu.

"Kafanı kaldır, evladım," dedi Şeytan. Sesi o kadar kalın ve ürkütücüydü ki itaat etmemek elden değildi. Adam kafasını kaldırdı ve önünde duran varlığa baktı. Onu daha önce de görmüştü. Emin olduğu tek şey boyunun oldukça, çok fazla uzun olduğuydu. Beden uzuvları odadaki tüm ışığı emerek karanlıkta kayboluyordu. Bedeninin yerden bir başlangıcı yok gibiydi fakat baş kısmı belli oluyordu. Sanki o da tapınaktaki diğer tüm üyeler gibi üzerine siyah bir pelerin giymişti ve başını hafifçe karanlıktan uzatmış gibiydi. Yine de belli olan tek şey delici, büyük ve kırmızı gözlerdi. Gözleri öyle parlak bir kırmızıydı ve öyle keskin bakıyordu ki bir kere baktıktan sonra bir daha ömrün sonuna kadar o görüntünün unutulması mümkün değildi.

Gözlerini aşağı indirdi. Uzun, taş masanın üzerinde sıralanan tas kaselerin her birinin yanında bir mum yanıyordu. Kaselerin her biri yoğun kıvamlı kanla doluydu. Ve her kasenin yanında, ağaçtan oyulup şekil verilmiş bir harf vardı. Her harfin çevresi saçlarla sarılmıştı. Adam gözlerini harflerin üzerinde gezdirdi.

L... I... S... T... T... N

"Dinle," diye geçirdi içinden. Kelimenin doğru yazılması için yalnızca bir harfin düzeltilmesi yeterliydi. Fakat harfler bir kelimeyi oluşturmak için kaselerin yanında bir araya getirilmemişti. Her bir harf, bir ismi temsil ediyordu.

Sokağın SonuWhere stories live. Discover now