• 2. BÖLÜM • "BASKIN" •

2.8K 199 26
                                    

---------------------------------------------

Ormandan çıkıp kasabaya tekrar döndüğümde aceleci tavrım annemi endişelendirmişti. Bez çantamı çivisi çıktığından sallanan askılığa asıp, kancaya dizdiğim balıkları anneme uzattım. "Anne ben gelene kadar bunları temizle ve pişir, karnınızı doyurun. Benim bir işim var." dedim. Ona sarıldıktan sonra küçük kız kardeşim Gece'ye sarıldım.

"Anneme ve Evren'e iyi bak tamam mı küçüğüm?" Kafasını aşağı yukarı salladığında onu burnundan öptüm. "Geri gelmeyecek misin Alya? Ben sadece 9 yaşındayım, annemleri koruyamam." Bu dediğine gülümsedim. "Tabii ki de geri geleceğim canım, akşama burada olurum." Onu bir kez daha öptüm ve Evren'e sarıldıktan sonra evden çıktım.

Yürümeye başladığımda annemin peşime takıldığını anlayınca duraksadım ve arkamı dönüp ona baktım.

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu telaşla. Ona doğru ilerleyip sağ elini tuttum ve iki avucumun içine hapsettim. "Akşam söyleyeceğim, şimdi lütfen sorma. Evdeki eşyaları da toparla." Annem dudaklarını birbirine bastırdığında düşünceli görünüyordu. Gözleri yerdeki çakıl taşlarını incelerken "Geliyorlar, değil mi?" diye sordu. Usulca kafamı salladım ve avucumdaki elini serbest bıraktım. Bu an geldiğinde daha önceden ne yapacağını belirlemiş gibiydi, tepki vermedi.

O da Tan'ın yaptığı gibi arkasını dönüp gitti.

Annemin ne kadar üzülüp, tasalanacağını düşünmemeye çalışıp ilerlemeye devam ettim.

Toz ve rutubet kokusu sokakların dört bir yanını sarmıştı. Kokuya alıştığımdan, umursamamaya çalışıp ilerlemeye devam ettim.

Köşeyi döndüğümde yerde serili küçük beden tüylerimi ürpertmeye yetmişti. Sessizce inliyordu ve cenin pozisyonunda uzanıyordu. Bir deri bir kemik kalmış çocuğun yanına eğildim ve olduğu yerde onu doğrultup duvara yasladım. "Su ister misin?" dediğimde başta tepki vermedi ama aynı soruyu birkaç kez tekrarlamamın ardından belli belirsiz kafasını sallayabilmişti. Büyük ihtimalle susuzluktan ve açlıktan bu hale gelmişti. Bu beldede bu gayet normaldi, iki sokakta bir böyle insanlarla karşılaşmanız gayet doğaldı.

Çaresizce etrafa bakınırken sahibiyle aramızın çok da iyi olmadığı fırını gördüm. Pek fazla seçeneğim yoktu, paramın da olduğu söylenemezdi. Küçük çocuğa üzerimdeki ceketi çıkartıp giydirirken bir ekmek ve bir bardak temiz su karşılığında fırına ne verebileceğimi düşünüyordum.

Gözlerim işaret parmağımdaki gümüş yüzüğe kaydı. Babamdan bana kalan son şeydi ama o da olsa, eski bir anıyı hatırlamak için yüzüğe ihtiyacımın olmadığını söyleyip bir hayat kurtarmamı daha çok isterdi. Ayağa kalkıp fırına doğru ilerledim ve parmağımdaki yüzüğü çıkarıp adının Mila olduğunu bildiğim fırıncıya uzattım. "Bir ekmek ve bir bardak su istiyorum." Düz bir ifadeyle uzattığım yüzüğü elimden alıp, masaya bir ekmek ve bir bardak su bıraktıktan sonra ifadesini değiştirmeden beni izlemeye koyuldu. Tavırları o kadar sinir bozucuydu ki, derin bir nefes alıp sakinleştikten sonra bardak ve ekmeği alıp fırından çıkabilmiştim. Arkamdan "Bardağı geri getir!" diye bağırmıştı. Bunu yapmayacağım açıkça belliydi.

Koşar adımlarla çocuğun yanına geri döndüm ve suyla çocuğun dudaklarını ıslattım. Halsizce dudaklarını yaladığında suyu yavaş ve nazikçe ona içirdim. Öyle halsiz duruyordu ki, ters bir hareket yaparsam onu öldürebilirmişim gibi hissediyordum.

Ekmekten küçük parçalar koparıp ağzına koyduktan sonra çiğnemesi için ona zaman tanıyordum. "Anne-baban yok mu?" diye sordum. Kafasını hafifçe iki yana salladı.

İŞGAL/TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin